Kutsal Anne Ataerkil Militer Zihniyetin Emrinde

Mayıs ayının ikinci Pazar günü KUTSAL ANNELERİ kutlama günü. Pardon yanlış söyledim, kutsal anneler için para harcama, piyasaları canlandırma günü.Ama ben bu yazıda anneliğin ataerkil, militer zihniyetin emrine nasıl girdiğinden kısaca söz etmek istiyorum.
            Yıllardır olduğu gibi bu yılda gazetelerde, dergilerde, televizyon programlarında, dükkanların vitrinlerinde ‘ ANNELER KUTSAL MELEKLERDİR’ önermesini yaygınlaştıran sloganlar, söylevler, iletiler göreceğiz. Sözlükler KUTSAL kelimesini ‘Güçlü bir dini saygı, uyandıran veya uyandırması gereken kabul görmüş; bozulmaması, dokunulmaması gereken, üstüne titrenilen değerlerdir.’ diye tanımlıyor. Her şey kutsal olabilir. Nitekim tarih boyunca insanlık pek çok şeyi kutsal ilan ederek dokunulması, tartışılması, karşı çıkılmaması gereken tapınaklar oluşturmuştur. Osmanlı’dan bu yana devletimiz de KUTSAL BABA olarak tanımlanmaktadır ve bu tür bir devlet anlayışı geçerli olduğundan hukukun üstünlüğünden, söz etmek abes olarak algılanmış, çoğu zaman suç sayılmıştır. Geniş anlamıyla kutsal -din ya da başka bir şeyle- şiddete, işgale ya da kirletmeye karşı korunmuş olan şeydir. Kutsallık tanımı temelini dinlerden alır.
Günümüzde dünyanın pek çok bölgesinde ve ülkemizde olduğu gibi, vahşi kapitalizmin yarattığı, ‘KUTSAL ANNE’ figürü ilk bakışta kadına anne olduktan sonra bir dokunulmazlık yüklese de, asıl yüklediği  sonsuz özveri, başına gelen her şeyi kabul etme, katlanma gibi özelliklere sahip olma gereğidir. Doğuran kadınların zihinlerine “artık sen anne oldun, diğer her şeyden elini, ayağını çek.. En kutsal iş bu çünkü.’ çivisi hemen çakılmaktadır. Kadın anne olduktan sonra; ‘tüm yaşamını evladının üzerinden kurgulamak ve sürdürmek zorundadır’ önermesi erk-ek egemen zihniyetli yönetimlerin işine gelmekte ve böylece en verimli çağında kadın eve kapatılmaktadır. Kadını eve kapatmak demek, üretimden, sorunların çözümünden uzak tutmak, yaşananları ‘kader’ diye belleterek sürdürmek demektir.Her anneyi ‘doğal hizmetçiler’ haline dönüştüren ataerkil düzen böylece kendisini her kuşakla yeniden var etmektedir.
            Özellikle savaş ortamlarında iktidarlar gibi düşünen ve davranan Kutsal anneler, evlat acısının ağırlığıyla güdülenmekte ve farkında olarak veya olmayarak savaşı sürdürümcü bir pozisyona düşürülmektedirler. İktidarlar yandaş medyaları sayesinde, evlat acısını siyasi bir söyleme dönüştürerek, acı çeken kadınlara intikam yeminleri ettirmektedirler. 25 yıldır ülkemizde süren düşük yoğunluklu savaşta sadece şehit anneleri acı çekiyormuş gibi gösterilerek savaşın diğer tarafındaki anneler yok sayılmıştır.İstanbul’a gitmeyen, Galatasaray lisesinin önünden geçmeyenler ‘Cumartesi Anneleri’ni, onların kayıp evlatlarını, bilmemektedirler. Birbirini tanımayan, birbirinden ayrı düşürülen, anneler kendi acıları, çaresizlikleri içinde kıvranırken evladını elinden alan diğer tarafa duyduğu nefret her gün çoğalmaktadır. Bu nefret yine anneler eliyle bir sonraki kuşaklara aktarılmakta, silah ve uyuşturucu tacirlerinin ekmeğine yağ sürmektedir. Ne yazık ki pek çok kadın savaşlardan çıkarı olan militer güçlerin, bir yandan kendinden yana olan anneleri kutsallaştıran, öbür yandan diğer anneleri görünmez kılan bu iki yüzlü tavrını göremeyerek tuzağa düşmektedirler.
Oysa annelik erkeklerde olmayan biyolojik bir farklılığın sonucudur. Elbette içinde doğurganlığa verilen büyük emeğin sonucu olarak, erkeklerden farklı bir duyarlılık ve enerji taşımaktadır.Ama anneliğe yüklenen, çocuğu besleme, büyütme, temizleme, eğitme v.b. işlevler sadece toplumsal normların yüklediği ve kuşaktan kuşağa geçen, bir sonraki kuşağın tüm sorumluluklarını kadına yükleyerek, erkeğin çıkarına bir yaşam oluşmasını kurulmasını sağlayan ataerkil düzenlemelerdir.
Kadın; ekonomik bağımsızlığını kazanmadıkça, toplumsal yaşamda rol almayı sağlamadıkça, tüm hemcinslerini anlamaya, tanımaya çabalamadıkça, acılarında dayanışmadıkça ve sevinçlerini paylaşamadıkça sistemin tuzaklarında boğulup kalır.
Kadın ataerkil, militer erk-ek egemen zihniyetin bir yandan kutsallaştırarak sözüm ona yücelttiği, diğer yandan her alanda ezdiği düzene karşı çıkmadıkça, emirlerine isyan etmedikçe doğurduğu çocuklarına ışık tutabilen, yol açabilen doğru bir model olamaz.
Çünkü ancak mevcut düzenin sürmesine katkı koyabilir.
Tüm kadınların (anne olsun ya da olmasın) kutsallık da değil dayanışmada buluşacakları gün insanlık için barış, adalet ve sevgi dolu günlerin başlangıcı olacaktır.

Nevzat Süer Sezgin
 21.04.2011




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder