ALEV ALEV…

Ne yaparsa yapsın, içindeki coşkuyu saklayamıyor.

Yıllardır bu anı beklemişti. Kaç kez onları kimsenin tanımayacağı bir tatil beldesinde buluşup sabaha kadar sevişmeyi, konuşmayı dertleşmeyi planlamışlar,  hep son anda bir engel çıkmıştı. Ya çocuklarından, ya işlerinden ya da eşlerinden kaynaklanan sorunlarla yaptıkları planlar bozuluyor, buluşma erteleniyor ve özlem artıyordu. Bu adamı ne zamandır bu kadar çok sevdiğini, arzuladığını bile unutmuştu. Ona rastladığından beri, gerçek yaşamında  bir tiyatro oyuncusu gibi,  iyi iş kadını, iyi eş ve iyi anne rollerini en güzel şekilde oynuyordu. Bütün gün yüreğinin yüreğinin çırpınışlarını yatıştırıyor, coşkusunu geceleri herkes uyuduktan sonra evin kuytu bir köşesinden yaptığı telefon konuşmalarına saklıyordu. Seslerini seslerine katarak konuştukça bütünleşiyorlar, bütünleştikçe düşleri zenginleşiyordu. Bir gün, mutlaka tek bir gece bile olsa birbirlerinin kollarında sabahlayacakları umudundan hiç vazgeçmiyor, kocasıyla sevişirken gözlerini kapatıp bu düşünü gerçekmiş gibi yaşamayı sürdürüyordu. Aylar ayları, yıllar yılları kovalamıştı.  Şu an ikisi de bu güzel tatil beldesinde, her şeyin aşk için düzenlendiğini hissettiren otel odasında, bir araya gelmişlerdi. Duşun altında bunları düşünürken yaşamdan kendisi için çaldığı bu kırk sekiz saatin her anını düşlediği gibi, hatta düşlediğinden de muhteşem geçireceğini hissediyordu. Çünkü buluştukları andan beri her an harikulade geçmiş, yol boyunca telefon yerine sevdiğiyle yan yana oturup konuşmanın, el ele tutuşmanın, onun göğsüne yaslanıp uyuklamanın tadını vücudunun bütün hücrelerinde hissetmişti. Şimdi  alev alev yanan vücudunu düşlerindeki erkeğine teslim edecekti. Beyaz otel havlusuna sarınarak banyodan çıktı.
Yatakta onu bekleyen şölene doğru giderken açık pencereden garip, rahatsız edici bir koku geldiğini fark etti, pencereyi kapattı, perdeyi çekti ve bir alev topu gibi yatağa girdi.

-----------                --------       -----
                                        
           
Alevler görünmeden önce yanık kokusunu duymadığı için yaşlılığına söylenerek koşmaya çalışıyor..

Evet artık yaşlanmıştı, ne burnu eskisi gibi koku alabiliyor, ne bacakları eskisi gibi hızlı koşabiliyor ne de sevgili yoldaşlarına eskisi kadar söz geçirebiliyordu. Yoldaşları artık tek bir komutla durmuyor, tek bir komutla ilerlemiyorlardı. Her biri başka tarafa dağılıyor, onun seslenmelerine  pek aldırmıyorlardı. Sabahları her şey daha kolaydı ama akşamları köye dönerken kendisini çok yorgun hissediyor ve hemen kıvrılıp yatıyordu. Bu köyde, bu iş de artık ona katlanılmaz ağrılardan başka bir şey sunmuyordu. Onun, kendisinin de bilemediği kadar eski ve uzun yıllardır yaptığı tek iş buydu. Alevlere doğru koşarken bir yandan bağırmaya çalışıyor, bir yandan da çok korkuyordu. Ya onlara bir şey olursa, ya dumandan ve alevlerden kaçalım derken birbirlerini ve yolu kaybederlerse, onlarsız ne yapardı? Başka kimsesi yoktu. Şimdi anımsayamadığı kadar yıllar önce, onu kendisinden büyük bir adamla evlendirmişlerdi. Galiba on dört-on beş yaşlarındaydı. Bir kaç yıl birlikte yaşamışlardı… Sonra adam onu  ‘senin çocuğun olmuyor git başının çaresine bak ‘diyerek kovalamıştı. O günlerden aklında kalan tek şey bacaklarının arasındaki acıydı. Babası köyün çobanıydı, ona sığındı. Yıllarca hep birkaç adım arkasından dolaşarak hem babasına hem  de davarlara, koyunlara, sığırlara baktı. Tek dostu, tek yoldaşı onlardı. Sarıkıza, Tombağa, Karabaşa ve diğerlerine anlatacakları hiçbir zaman bitmezdi. Bazılarını çocuğu , bazılarını  yavuklusu , bazılarını arkadaşı gibi severdi. Onlarla konuştukça insanlarla konuşamaz oldu. Köyde adı deliye çıktı. İyi de oldu. Erkeklerin memelerine, kalçalarına değen gözlerinde şehvetin yerini acıma aldı. Şimdi anımsamıyor günlerden bir gündü, babası öldü ama köyden hiç kimse ‘hayvanlarımıza sen bakamazsın ‘demedi. Artık çok mutluydu. Koşmaya çalışırken duman kokusu  genzini tıkıyor , nefesi daralıyor..Durup nefes alacak bir tek yer yok… Alev topları ormana düştükçe o koşuyor ve yoldaşlarına seslenmeye çalışıyordu.

-------                -------             ----------

Her yer duman içinde. Tam bir Kaos… Tepede dolaşan helikopter sesleri, ormandan gelen hayvan çığlıkları, birbirine emirler veren, bir şeyler yapmak isteyen insan bağırışları, arabalar, itfaiye araçları, kaçışanlar. Yangın kolay sönecek gibi görünmüyor. Rüzgâr hızlı esiyor.
   İçi yanıyordu herkesin.


Kör talihi gene yakasına yapışmıştı işte. Oysa bu kıyı şehrine ünlü pop yıldız Alev hanımı yakından izleyerek bir bomba haber yakalamak veya bir röportaj koparmak için gönderilmişti çalıştığı televizyon kanalı tarafından. İki gündür hem Alev’i izliyor hem de bedavadan tatil yapıyordu. Ama şimdi patrondan gelen bir telefon emriyle kendisini yangın yerinde buluverdi. ’Burada haber ne gezer? Malum işte orman yanıyor. Herkes kaçışıyor. Sanki bu ülkede ilk kez böyle bir yangın çıkmış gibi…Nasıl olsa bütün yaz yanacak. Üfff..nereden bir haber bulsa şimdi. O ne bütün gazeteciler yola doğru koşuyor. Ne var acaba? Tanrım! Alev hanım parlak bir top halinde yangın yerinde… Yardıma gelmiş. Hemen fotoğraflamalı. Onun ne kadar yurtsever, doğasever, yardımsever, olduğunu en önce onun kanalı yayınlamalı. Söndürme çalışmaları yavaşladı. İtfaiyeciler, vatandaşlar onunla resim çektirmek derdinde. Kadıncağız ne yapsın. Ah anacığım ne vardı beni de şöyle güzel doğursaydın. Baksana gerçek alev toplarının altında bile başka türlü parlıyor. Olsun belki benim de bir gün talihim açılır, bir dizi de falan bir rol kaparım, sonra gelsin reklamlar, gelsin paralar, gelsin şöhret. Ne işim var benim bu pis kokulu, dumanlı yangın yerinde. Üfff… her yer alev alev yanıyor, benimde içim yanıyor.’

-----          ------         ------

‘Pencereyi kapadığım halde bu koku neden bu kadar arttı.Ne bu?.Sanki bir şeyler yanıyor. Benim bütün vücudum yanıyor..Canım sevgilim her yanımı sızım sızım sızlattın ama daha doyamadım. Ne kadar yakışıklısın uyurken. Hiç ayrılmasak. Böylece uyuyup uyanıp , sevişip yaşasak. Zaman dursa. İkimiz bir Alev topu olsak, dünyayı dolaşsak.
Kapı çalıyor.Üfff..kim olabilir. Rahatsız edilmek istemediğimizi söylemedik mi? Neyse kızım boş ver şu güçlü kolların arasında uyumanın tadına bırak kendini.’

----------             -----------   ----------

‘İyi akşamlar Türkiye. Bu gün kıyılarımız alev alev’di.Yangın Ege kıyı şeridinde rüzgarın da etkisiyle önce yayıldı, sonra söndürüldü..Büyük yıldızımız ATEŞ IŞIK yangın söndürme çalışmalarına katılmak için Arpacı köyüne geldiyse de  hayranları çevresini sarınca  imza vermekten ve resim çektirmekten başka bir şeye vakit ayıramadı. Ünlü sanatçımız Yangın yerini terk etmeden önce ‘ormanlarımıza iyi bakalım. Onlar bizim akciğerlerimiz’ diyerek değerli fikirlerini hayranlarıyla paylaştı ve elindeki sigarasını yere attıktan sonra ayağıyla ezip söndürmeyi de unutmadı.

Yangında kül olan yalnızca ağaçlar ve hayvanlar değildi. Ormana yakın yedi yıldızlı BÜYÜK CENNET HOTEL de yangından zarar gördü. Geçen yıl yüz binlerce dolara mal olan oteldeki yerli ve yabancı turistler köy halkının da yardımlarıyla kurtarıldı. Can kaybı olmadı ama ilginç görüntüler kameramıza takıldı. Gördüğünüz gibi çıplak kaçışanlar arasında ünlü bilim adamımız A.Z ve sevgilisi olduğunu tahmin ettiğimiz ünlü iş kadınımız M.N. de vardı. Bir yandan çıplaklıklarını gizlemeye çalışırken, bir yandan da kameralara ‘biz sadece arkadaşız’ diyorlardı.
Sayın orman bakanımız, ‘Bu günkü yangında sadece bir kaç bin ağacın, seksen yaşlarında olduğu tahmin edilen ve hayvanlarını kurtarmak için alevlerin arasına karışan cahil bir köylü kadınla, birkaç tür hayvanın yok olduğunu,halkımızın orman yangınları konusunda çok biinçlendiğini, turistlerin ve yazlık sitelerdeki insanların normal yaşamlarına döndüklerini, içimizin rahat olmasını,’ söyleyerek tatil için Alp’lere gitmek üzere yola çıktı. Havaalanında kendisine ‘Niçin Alpleri tercih ettiği ‘sorulunca ‘bu ülkede her yer Alev Alev ,benim serinlemeye ihtiyacım var ‘diyerek uçağına bindi.
Şimdi reklâmlar…
                                                                                          Nevzat Süer Sezgin
                                                                                            Temmuz 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder