ÇOCUK YAZININDA GİZLİ CİNSİYET AYRIMCILIĞI

 Mevcut bilgi birikimimizle öyle sorunlar yaratırız ki, aynı
                                         birikimimiz bu sorunları çözmeye yetmez.”
                                                                           Albert Einstein.

  Her gün gazetelerde, televizyonlarda ülkemizde yaygın olan kadına yönelik şiddetle ilgili bir sürü haber okuyoruz.Son yıllarda kadın örgütleri bu konuyu gündeme taşıdıkça , çocuklara verilen yaygın ve örgün eğitimin doğal sonucu olarak gelişen kadına yönelik fiziksel,duygusal , sosyal ve ekonomik  şiddetin boyutlarını daha net görmeye başladık... Bu da  diğer pek çok sorunumuz gibi, yüz yıllardır insanlığın gerilemesinden çıkarı olan çevrelerin eliyle yaratılmış ve bilerek isteyerek yaygınlaştırılmış bir toplumsal sorun.Bizim gibi ülkelerde pek çok nedenden dolayı yeni fark ediliyor ve  nedenleri, sonuçları ve çözüm yolları üzerinde tartışılıyor.
  Her toplumsal sorunda olduğu gibi yine karşımıza eğitim çıkıyor.Eğitimin sebep olduğu sorunlara bakınca da karşımıza eğitim araçları ve onların nasıl kullanıldığı çıkıyor. Eğitim araçlarının başında da , ders kitaplarından, çocuk ve gençleri kapsayan edebiyat kitaplarına  kadar Çocuk ve Gençlik yazını çıkıyor.
  ‘ 7 çok geç sloganıyla yola çıktığımız “ ve yaygınlaşmasını çok istediğimiz okul öncesi kurumlardan liselerimize kadar uzanan yolda çocuklarımızın ve gençlerimizin ellerine verdiğimiz kitaplarda gizlenmiş cinsiyet ayrımcılığı gittikçe yaygılaşmaktadır.Buna bir yaşından itibaren başlayan ve kız çocuklarını ikinci sınıf insan gibi algılatan bir kesimin aile içi eğitim sırasında  dini ve ekonomik telkinlerle yaptığı ayrımcılığı da ekleyince  kadına yönelik şiddetin artmasında şaşılacak bir durum olmadığı açık.
   Okul öncesi için hazırlanmış evlerde ve kreş, anaokulu gibi kurumlarda kullanılan , ve çok satan çocuğun gelişimini hedefleyen bol resimli “Eğitim setlerinde” genellikle anne yemek yapan, baba sofrada bekleyen, olarak resimlenmekle kalmıyor.”Ailem “başlığı altında ki şiirde olduğu gibi;
 “Ben babamı  çok seviyorum
  Babam çok çalışıp para kazanıyor
Bizleri koruyor” yazısının yanında güçlü ve iri yarı bir erkek  ile hamile bir kadın resmi sunuluyor.
Ya da Vücudum bölümünde;Bir kız çocuğu resminin yanında;
 “Benim adım Ayşe

Ben bir kız çocuğuyum

Süslü elbiseler giyer
Bebeğimle oynamayı çok severim”
Bir erkek çocuk resminin altında ise;
“Benim adım Ali
Ben bir erkek çocuğuyum
Pantolon gömlek giyer
Arabamla oynamayı çok severim” gibi.(Örnekleri çoğaltmak mümkün, )
   Beş yaşından itibaren yaşamı sorgulayan, merak eden ve öğrendikleri kalıcı olan okul öncesi çocuğa toplumsal cinsiyet rolleri  örneklerde olduğu gibi veriliyor.Çocuklar kadınları doğurgan, zayıf,tüketici ve süslü yaratıklar olarak algılarken, erkekleri güçlü, koruyucu,çalışkan varlıklar olarak tanıyor.
Hülya Uğur Tanrıöver’in yaptığı araştırma sonuçlarına göre ilköğretim ve lise  düzeyindeki ders kitaplarındaki cinsiyet ayrımcılığını yansıtan öğeler derslere göre şöyle;
Hayat Bilgisi  18, Türkçe, Edebiyat ve yardımcı alanlar 53, Tarih 8, Coğrafya 2, Din Kültür ve Ahlak bilgisi 7,  Sosyal Bilimler 17,  Vatandaşlık 3, İş eğitimi 2, Matematik 29,  Biyoloji 3,Müzik 1  .+
   .Açık ve gizli(örtük) söylem en çok aile içi iş bölümü,meslek  anlatımında gerçekleşmekte ve bu  çocuklarımızın gelecekteki yetişkin kimliğini,yalnızca anne ve babalar değil, okullar , öğretmenler ve sınav sistemleri  aracılığıyla  doğrudan etkilemektedir.
Aynı araştırmaya göre en çarpıcı örneklerden birisi Hayat bilgisi kitabındaki “anne ev işlerinin düzenli yürümesini sağlar.Yemek temizlik, ütü gibi işleri yapar.Bazı anneler aynı zamanda bir işyerinde çalışır.Baba ailenin geçiminden  sorumludur.Çalışıp para kazanır.Ailenin beslenme ve giyinme ihtiyaçlarını karşılar.Evdeki tamirat ve düzenleme işlerini yapar” tanımı.
Bir diğeri ise; İş eğitimi ve ekonomisi kitabındaki “Çalışan Kadının Günlük Çalışma Planı Örneği”dir.Buna göre:

06.00-06.10             Kalkma sabah temizliği
06.10-06.40             Kahvaltının hazırlanması ve kahvaltı.
06.40-06.50      Kahvaltı sofrasının toplanması
06.50-07.0                 Odanın toplanması
07.00-07.30           Giyinme ve evden çıkış
18.30                                Eve dönüş
18.30-19.0               Kişisel temizlik ve dinlenme
19.00-19.30           Sofranın hazırlanması
19.30-19.45           Akşam Yemeği
19.45-20.15           Sofranın toplanması ve bulaşıkların yıkanması.
20.15-21.15           Ertesi günün akşam yemeğinin hazırlanması
21.15-21.30           Odaların düzenlenmesi
21.30                                Kişisel çalışma ve dinlenme.
Her iki örnekte de gördüğümüz gibi sözüm ona çalışan kadın iletisi verilerek modernleştirilmeye çalışılan annelik görevi vahimleştirmektedir.
       Ders kitapları adı altında toplanan çocuk ve gençlik yazınındaki  üzücü ve  ezici durum, çocuk ve gençlik edebiyatında da yaygın bir biçimde sürmektedir.Cinsiyet ayrımcılığına dayalı bir eğitim almış ve o eğitime uygun kimliklerle büyümüş pek çok  edebiyatçı da  farkında olarak veya olmayarak aynı yaygın ideolojiyi eserlerine  yansıtmaktadırlar..Özellikle temel eğitim  çağındaki  çocuklar için yazılmış masal, öykü ve romanlarda kızlar zayıf, korunması gereken, yalnızca anneliğe ve süslenmeye özenen varlıklar olarak sunulurken,erkekler gücü temsil eden ve geleceği yaratan olarak sunulmaktadır.Dini öğeler gittikçe yaygınlaştırılmaktadır.Öyle ki 100 Temel eser kapsamında Bakanlık tavsiyeli HEİDİ alı bildiğimiz çocuk klasiğinde Klara’nın büyükannesi Türbanlı resmedilmektedir.(Karanfil yayınları)
Yalnızca böyle bir zihniyetin yaygınlaştırılması bile kız çocuklarına ve geleceğin kadınlarına yönelik duygusal ve toplumsal bir şiddet olarak gizli bir biçimde kendini yeniden üreterek sürmektedir.
    Elbette bu konuyu araştırmış,eserlerinde cinsiyet ayrımcılığı yerine cinsler arasında adalet, eşitlik ve paylaşımı vurgulamaya çabalayan edebiyatçılarımız da vardır.Ancak ne yazık ki   bu yazarlarımızın eserleri müfredatlarda çok az yer almaktadır.Birkaç tane gazetenin kitap eklerinde  ve bazı dergilerde tanıtılmaya çalışılan bu nitelikle yapıtların geniş kitlelere ulaşması için çocuklara ve gençlere değer veren her kesimin işbirliği yapması kaçınılmaz olmuştur.
    Gelişmiş ülkelerle yarışmaya zorlandığımız günümüz dünyasında  cinsi ne olursa olsun çocuklarımızın kendisiyle ve karşı cinsiyle barışık , üretken,sorun çözücü  ve mutlu bireyler olmasını istiyorsak her alanda olduğu gibi, çocuk yazınındaki cinsiyet ayrımcılığına da  karşı çıkarak bu kokuşmuş zinciri kırmak zamanı gelmiştir.Ancak o zaman kadına yönelik her çeşit şiddeti oluşturan toplumsal  bozulmamızın kök sorunlarından birisini yok etmiş oluruz.Tüm anne babalara, Milli Eğitim çalışanlarına, yazarlara ,yayınevlerine ve eğitimcilere bu konuda da çok fazla iş düşmektedir.
  Açık ya da gizli,çocuk yazınının her türünde rastladığımız  kadına karşı cinsiyet ayrımcılığı hemen, acilen kökünden  .kazınmalı ,çocuklarımızın ve gençlerimizin zihinleri ve yürekleri şiddetin bu türünden  korunmalıdır.
                                                                    Nevzat Süer Sezgin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder