SUDAKİ ATEŞ

O AN’, o an dediğimizde ( o anın son harfini söylediğimizde ) geçmiş zaman
Oluveriyor ve biz çoğu zaman bunu hiç fark etmeden yaşayıp gidiyoruz.
Ferda İzbudak Akıncı’nın ‘Sudaki Ateş ‘ romanını elinize alıyorsunuz ve 1.bölüm başlığının altındaki ilk satırla başlayarak roman boyunca süren bir farkındalık başlıyor.Akıncı iki bölüm halinde yazdığı romanın bölüm girişlerinde okuyucuya bir yandan komutlar verirken bir yandan avucundan akıp giden zamanı hissettiriyor.
Daha ilk cümlede sizi tatlı sert bir anne gibi kucaklayıveriyor.
AN’ içinde birbiriyle iç içe geçmiş,birbirini tamamlayan ya da birbirine zıt duyguları yakalamak,o duyguların renklerinin ayrımında olabilmek için, zamanı bölmek yerine,
Yazarın deyimiyle ‘avuçlarında tutabilmek’,hissedebilmek için çaba harcamanız gerektiğini öğreniveriyorsunuz.
Sudaki Ateş sizi hemen ısıtıyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.Çünkü Ferda İzbudak Akıncı son zamanlarda  okumaya hasret kaldığımız bir analiz ve sentezle hiçbir kişinin, hiçbir olayın,hiçbir ilişkinin tek başına var olamayacağını, canlı cansız her varlığın diğer varlıklarla ve yaratılan düzenle ilişkisini ,bir kentin iki yüzünde yaşanan ilişkiler içinde anlatıveriyor.
Siz romanı okurken zaman sanki duruyor ve İzmir’i, İzmir’de yaşayan insanları,ülkemizin ve dünyanın genel düzeni içinde yeniden algılıyorsunuz.
Sık sık şaşırıyorsunuz.Sık sık silkeleniyorsunuz.Hemen her gün, her köşe başında rastlayabileceğiniz , ya da birlikte oturup söyleştiğiniz insanların ve hatta kendinizin sorunlarına farklı bir gözlükle bakıveriyorsunuz.
Gündelik bireysel sorunların,davranış bozukluklarının ,korkuların,kaygıların,kabusların toplumsal olaylarla ,ülkemizin çarpık yönetimiyle, emek sömürüsüyle olan ilişkisini yeniden sorguluyorsunuz.
Eğer,
Emperyalizmin yarattığı bireysel ve toplumsal savaşların,nerelerden, kimlerden geçerek,şekiller değiştirerek rüyalarımıza nasıl girdiğini,
Medya güdümündeki orta sınıf insanların buyruklara itaat ede ede nasıl düşünemeden ve kıpırdayamadan kahveleri doldurduğunu,solcu, sağcı kavramlarındaki karmaşanın gündelik dil aracılığıyla nasıl çoğaldığını,
Birisinin yaşamınızı değiştirmesi için tanımanız gerekmediğini,hiç tanımadığınız, varlığından bile haberiniz olmayan ‘öteki’nin sizin ya da bir yakınınızın yaşamını , kişiliğini nasıl değiştirebileceğini ,düşünmeyi seçerseniz;
Eğer
Aşkı, masumiyeti, çocukluğu , yalnızlığı, küllerinden doğmayı şiir tadında duyumsamak istiyorsanız,
Eğer
Edebiyatı, sanatçı sorumluluğunu ,emek sermaye çelişkisini, tam da bu anda yeniden sorgulamayı düşünüyorsanız,
Bir kentte yaşarken çoğu zaman yok saydığımız cezaevlerini,içindeki gardiyanları, mahkumları,anımsamaya niyetiniz varsa,
Eğer,
İzmir’i bir kitabın sayfalarında bütün yüzleriyle gezmek isterseniz;
Su gibi akan, ateş gibi yakan bir dille yazılmış olan ‘Sudaki Ateş’ romanını hemen okuyunuz
Bittiğinde yenilendiğinizi,bilendiğinizi,direncinizin arttığını hissederek Ferda İzbudak Akıncı’ya ve İlya yayınlarına teşekkür edeceksiniz.Tıpkı benim gibi.
                                                  
                                                                             Nevzat Süer Sezgin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder