KADIN VE ŞİDDET

25 Kasım 2008 , Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabel kız kardeşlerin gizli polis tarafından tecavüze uğradıktan sonra öldürülmelerinin 44.yıldönümünüydü.1999 yılında Birleşmiş Milletler 25 kasım gününü ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Dayanışma ve Mücadele günü ‘olarak benimsedi.O günden beri hiç değilse yılda birkaç gün bu konu bir çok ülkede gündemde tutulabiliyor.Enine boyuna konuşulabiliyor.Uluslararası kurultaylar toplanabiliyor.Ama ben bu yazının başlığı olan KADIN ve ŞİDDET sözcüklerinin bir araya gelesinden utandığım kadar,her gün artan şiddete rağmen çoğu zaman üstünün örtülmesinden de insanlık adına çok utanıyorum..Çünkü ,sürekli gündemde tutulmasından,üstünün örtülmemesinden, herkesin bu konu hakkında düşünmesinden ve elinden geleni yapmasından yanayım.Çünkü kadına yönelik şiddet dünyanın ve ülkemizin en ciddi sorunlarından birisi olarak büyümekte ve gelecek kuşakların kimliğini doğrudan etkilemekte..Bu sorun kadın, erkek, genç, yaşlı hepimizi doğrudan ilgilendirmekte ve acil çözümler için ciddi ve  sürekli eylemler üretmeyi, bir düşünme ve davranış dönüşümü yaratmayı gerektirmektedir.
Bu konuda yapılan az sayıdaki  araştırmalar insanı şaşırtacak kadar acıdır.Sadece emniyet genel müdürlüğünün verdiği kayıtlanabilen rakamlar bile dehşet vericidir.Sizleri rakamlara boğmayacağım,merak edenler internetten  bulabilir.(Meraklısına Ayşegül altınay ve Yeşim Arat’ın geniş çaplı araştırmalarını da öneririm.)Ben bu yazıda şiddetin genel tanımı ve türlerini anımsatarak , neler yapabileceğimiz hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.Çünkü çoğu zaman ‘bana olmaz ‘diye düşündüğümüz ve üzerinde durmadığımız ŞİDDET, artık gündelik yaşamımızın her alanında yaygınlaşarak sürmekte .
Şiddeti;1993 yılında Birleşmiş Milletler; ‘Fiziksel, cinsel, psikolojik her hangi bir zarar ve üzüntü sonucunu doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik, özel yaşamda ve kamu yaşamında gerçekleşebilen  her türlü davranış, baskı, tehdit veya özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesi’ olarak tanımlamıştır.
Uluslar arası kabul gören şiddet  türleri kısaca aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır.
BEDENSEL ŞİDDET:Bedende acı, yara, ya da sakatlık bırakabilecek veya ölüme sebep olabilecek şiddet türü.
DUYGUSAL ŞİDDET:Strese neden olabilen, özgüveni sarsabilen, nevroz ya da psikoz yaratabilen şiddet türü.
CİNSEL ŞİDDET :Kişinin cinsel kimliğini tehdit ya da tahrip eden şiddet türü .
Son yıllarda kadına yönelik şiddete EKONOMİK ŞİDDET  türü de eklenmiştir.Ne yazık ki ülkemizde ve dünyanın pek çok bölgesinde  aynı koşullarda çalışan kadınlar ve erkekler aynı ücreti alamamaktadırlar.Kadınlara meslek sahibi olma olanakları tanınmamaktadır.
Yoksulluğun ve yoksunluğun en büyük yükünü kadınlar çekmektedir.

 Şiddet uygulanmasının nedenlerini üç başlık altında toplayabiliriz.
Biyolojik nedenler;Şiddet uygulayanın ruhsal bozukluğu veya kalıcı akıl hastalığı.
Psikolojik nedenler:Genellikle çocukluk çağında öğrenilmiş ve kişiliğin bir parçası haline dönüşmüş nedenlerdir..
  • Erkeğin sahip olduğu bedensel gücün farkında olması,
  • Düşüncelerinin kesin kabul edilmesi gerektiği yolundaki koşullanması.
  • Sorun çözme yöntemi olarak ‘karşı tarafı sindirme’ yöntemine inanması.
  • Erkek şiddetini doğallaştıran söylem ve pratikler.
  • Kadınların kendi değerlerinin farkında olmamaları.’Eksik etek’ ve ‘ikinci sınıf Yurttaş’ kavramlarını içselleştirmiş olmaları.
  • Alkol ve madde bağımlılığı.
Sosyal nedenler:
  • Aile içi şiddetin töreler,gelenekler ve göreneklerle beslenmesi.
  • Yasaların eksikliği, var olanların da kadına karşı uygulanması.
  • Kadınların ve erkeklerin duygu ve düşünce ifade etmedeki eksikliği.(İletişimsizlik)
  • Özellikle 9 yaştan sonra arkadaş etkisi.(sokakta, okulda v.b alanlarda)
  • Ekonomi
  • Kadın ve erkek zihnine yanlış yerleşen Disiplin kavramı.
  • Kamu kurumlarının yetersizliği
  • Medyadaki bazı programlardan etkilenme.
  • Dini kuralları yanlış algılama ve uygulama. ve SAVAŞLAR..
  Dünyamızdaki her 100 kişiden 49 u kadın ve  araştırmalara göre  kadınların kendilerini en güvensiz hissettikleri yer kendi evlerinin içi.AİLE İÇİ ŞİDDET diye tanımladığımız bu yaygın şiddet ,aile üyelerinden birinin diğerini duygusal,fiziksel ,cinsel şiddete maruz bırakması, yalnızlaştırması, maddi açıdan kontrol etmesi ya da yoksun bırakması şeklinde uygulanmakta. Araştırmalar aile içi şiddete maruz kalan kadınların çocukları kullanılarak sürekli tehdit edildiklerini, bilgiye ve yardıma erişimlerinin engellendiğini göstermekte.Her üç kadından en az biri yani yaklaşık bir milyar kadın yaşamlarının bir noktasında dayak yemiş,cinsel ilişkiye zorlanmış durumda.Cinayete kurban gitmiş kadınların
yüzde yetmişi erkekler tarafından öldürülmüş.Çeşitli toplumlarda altmış milyon kız çocuğu erkek çocuklardan daha önemsiz oldukları için kürtaj veya bakımsızlık nedeniyle kaybedilmiş.
 Şiddete uğrayan kadın ,öğrenilmiş çaresizlik duygusuyla ve suçluluk duygusuyla  yaşamını sürdürmekte ve şiddetin yeniden üremesinde etkin olmakta. Şiddet gören kadınların yüzde yetmiş sekizi çocuklarına,gelinlerine fiziksel veya duygusal şiddet uygulamakta.
Bütün diğer davranışlar gibi şiddetle ilgili   davranışlarda, şiddeti uygulama, kabullenme veya bilgilenerek direnme biçimleriyle çocukluk çağında öğreniliyor ve yetişkin kimliğinin temeli atılıyor.Çocuk yetişkin dünyasının yarattığı çevreden ,basın yayın organlarından  şiddeti doğal bir davranış biçimi olarak algıladığı zaman veya doğrudan şiddete maruz kaldığında şiddeti içselleştiriyor.Doğal kabul ediyor, ya kaçmayı veya uygulamayı öğreniyor.Böylece bir sonraki kuşakta da şiddeti kabul etmek, uygulamak veya şiddet karşısında sinmek davranışları
gelişiyor.Bilginin, erdemin,yaratıcılığın yerine,silahın, fiziksel veya parasal gücün değeri önem kazanıyor. Kas gücü parayla alınıp satılan bir metaya dönüşüyor.Sorun çözme becerileri gelişeceğine, çatışma gelişiyor.Sağlıklı iletişimin yerini kavga alıyor.Gençler ait olma ihtiyaçlarını çeteleşmelerle gidermeye çalışıyor.Bireylerde sorumluluklardan kaçma, korku, kendisine ve ötekine güvensizlik, içe dönme veya tam tersi saldırganlık,depresyonlar artıyor. Şiddet büyüyerek kendisini yeniden üretiyor.Bundan en çok kadınlar ve çocuklar nasibini alıyor.Genel olarak şiddet ve özellikle kadına yönelik şiddet gittikçe toplumun her kesimini etkileyen büyük bir sağlık sorununa neden oluyor.
    Kadına yönelik şiddet dünyanın pek çok ülkesinde hızla artıyor.Savaşlardan en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor.Sistematik bir savaş silahı olarak kadınlara tecavüz savaş bölgelerinde yaygınlaşıyor.Çatışmalar sırasında kadınlar ailelerinin ihtiyaçları için fahişelik yapmak zorunda kalabiliyor.Savaşlar nedeniyle ülkelerini terk eden mültecilerin çoğunluğu kadınlar ve çocuklar.34 ülkede sürmekte olan etnik,dini veya siyasi çatışmalarda kadınlar her çeşit şiddetle baş etmeye çalışarak yaşamaya çalışıyorlar.Savaşlar yüzyılımızın en korkunç şiddeti olarak kadınları ve çocukları, dolayısıyla insanlığın geleceğini yok ediyor.Savaş bölgelerinin yüzde seksen beşinde kadın ve kız çocuk ticareti yapılıyor.
 NE YAZIK Kİ….
DURUM BÖYLEYKEN, KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI
NE YAPMALIYIZ?  NASIL YAPMALIYIZ?
Bence;
ŞİDDETE  YER OLMAYAN    İLİŞKİLERİN YAŞANMASI İÇİN;
 HERKESİN YAPABİLECEĞİ    BİR ŞEYLER VARDIR.
  • Kadınlara ve çocuklara karşı ayrımcılık içeren yasaların değişmesi için toplumsal ve siyasi mücadeleyi sürdürmeliyiz..Seçilmişlerin  vaatleri konusunda takipçi olmalıyız  ve hesap sormalıyız.
  • Kadının her çeşit sağlık bilgilerine erişimini kolaylaştırmalıyız..
  • Kadınlarda ve kız çocuklarında özgüven duygusunu artırarak ‘Bedenim benimdir’ bilincini geliştirmeli ve kendi vücutları üzerindeki kontrollerini artırmalıyız.
  • Kadınların sadece bir eş ve anne olmadıklarını,aynı zamanda değerli birer yurttaş olduklarını  fark ederek, kızlarımıza komşularımıza.fark ettirerek yaşama katılmalarını sağlamalıyız.
  • Kadınların Ekonomik bağımsızlıklarını yok etmeye çalışan   her çeşit
engelle mücadele etmeliyiz.
  • İş yerlerindeki ayrımcılıkları ve şiddeti korkmadan ilgili kurumlara duyurmalıyız.Özellikle kızlarımızın eğitimini çok önemsemeli ve meslek sahibi olmalarını sağlamaya çabalamalıyız.
  • Kadınların sağlık ve eğitim çalışanlarından destek alabilmeleri için çaba harcamalıyız.Sağlık ve eğitim alışanlarının şiddete maruz kalmış kadınların rehabilitasyonu için özel eğitimlerini  .yaygınlaştırmalıyız.
  • Yerel yönetimlerden, devletten  kadın danışma merkezlerinin çoğalması, sığınma evleri ve kreşler açılması için taleplerde bulunmalıyız.Ve ısrarlı olmalıyız.
  • Şiddete uğramış kadınlarımızın yanında olmalıyız.Aile içinde şiddet gördüğünde söze dökme cesareti gösteren kadınları yüreklendirmeliyiz.
  • Devletin şiddete maruz kalan kadınlara her türlü desteği vermesi için Baskı grupları oluşturmalıyız.Yani ÖRGÜTLENMELİYİZ.
  • Gelenek ve göreneklerimizin kadına yönelik her çeşit şiddeti teşvik eden boyutlarıyla evde,sokakta ve toplumda mücadele etmeliyiz.
  • Her çeşit basın yayın organlarındaki kadına yönelik şiddeti teşvik eden, doğrudan duygusal şiddet yaratan programları protesto etmeliyiz.Reklamlarda kadın  bedeninin kullanılması, çocukların alet edilmesi,kadınların çaresizliğinin ve yalnızca evinin kadını olarak algılanmasının önüne geçmeliyiz.Dizilerdeki  kadın kahramanların nasıl , ne amaçla sunulduğunu iyi sorgulamalıyız.Şiddeti olağan olarak algılatan her çeşit programın yayından kalkması için uğraşmalıyız.
  • Basın yayın organlarından özellikle televizyonlardan şiddete karşı toplumsal duyarlılığı geliştiren bilgilendirici ve eğitici programlar istemeliyiz.
  • Her çeşit sanat ürünüyle şiddete karşı duyarlılığı geliştirmeliyiz.
  • Kızlarımıza kendilerine saygı duymayı  öğretmeliyiz.
  • Çaresizliği değil sorunlarına ve bedenine sahip çıkmayı becerebilmeleri için onlarla konuşmalı sağlık,güvenlik bilgilerini vaktinde anlatmalıyız.,
  •  Erkek çocuklarımıza erkek olmanın bir üstünlük değil yalnızca bedensel bir fark olduğu bilincini vermeliyiz.
  • Çocuklarımıza şiddet uygulamamalıyız.Uygulayan herkese karşı çocuğumuzun yanında yer almalıyız.(Okul, ev,işyeri,sokak,kışla,karakol v.b.)
  • Çocuklarımızla cinsellik, aşk ve kişiler arası ilişkiler konusunda sağlıklı bir iletişim içine girebilmeliyiz.Onlara cinsel ilişkinin ancak iki tarafın rızasıyla gerçekleşirse haz veren bir eylem olduğunu, öğretmeliyiz.
.
  • Siyasi partilerin kadına yönelik çalışmalarıyla yakından ilgilenmeli ve meclisteki kadın sayısını artırmalıyız.Ancak meclise gönderdiğimiz kadınların ne yaptıklarını, nasıl yaptıklarını iyi izlemeliyiz.Sorunlarımıza sahip çıkmaları için zorlamalıyız.
  • Fallardan,büyülerden,öteki dünyalardan medet ummak yerine kurulu ve kadına karşı şiddet üreten bu düzeni dönüştürmeyi amaç edinmeliyiz.
  • Şiddete uğradığımızda demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanmalı ve bu konuda çalışan her çeşit sivil toplum kuruluşuyla işbirliği yapmalıyız.
  • Kadını ve kadın sorunlarını var sayan yerel yönetimlere destek vermeli, yok sayanları zorlamalıyız.
  •  Yaşadıklarımızı  yok saymamalıyız.Bize öğretilen ÇARESİZLİK duygusuyla baş etmeli, onun yerine DİRENMEYİ, DAYANIŞMAYI VE SORUNLARI ÇÖZMEYİ ÖĞRENMELİYİZ


HER ÇEŞİT    ŞİDDETE VE   SAVAŞA
        HER KOŞULDA ve
             HER YÖNTEMLE
                     KARŞI ÇIKMALIYIZ.

                                                      Nevzat Süer Sezgin
                                                        Aralık 2008-Lacivert Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder