Nevzat Süer Sezgin-Sevgili Sennur Sezer merhaba. Gazeteci, şair, hatip, çocuk edebiyatçısı, emekten yana verilen tüm uğraşların en değerli militanlarından birisi, belgesel anlatılar yazarı, bunlar isminizin önüne koyabileceğim tanımlardan sadece bir kaçı. Bu kadar çok boyutlu bir insanla Kurşun kalem dergisinin sınırlı sayfaları kapsamında söyleşi yapmanın çok zor olduğunu bilerek sorularıma başlıyorum. İlk olarak Kurşun Kalem okurları için sizden kısaca yaşam öykünüzü ve bu kadar çok alandaki başarılarınızın sırrını rica edebilir miyim?
Sennur Sezer-12 Haziran 1943’te Eskişehir’de doğdum. Demiryolcu çocuğuyum. Evinde kitap olan, annesi keman çalan şiir okuyan ve yazan, akşamları sesli kitap okuyarak dinleten bir çocuktum. Şanslıydım. İlk okuduğum kitaplardan biri 1928 baskısı Çoban Şiirleriydi (Virgil’in). Okula da, kendi ukalalığımla ikinci sınıftan başladım.1959’da İstanbul Kız Lisesi’nin ikinci sınıfında, Taşkızak Tersanesinde iş bularak, velim adına dilekçe verip okuldan ayrıldım. Yılsonuna kadar beklemem daha iyi olacakmış. Benim bu girişimimi ne haberi olmayan ailem ne de öğretmenlerim engelleyemediler. Lisede 1958’de şiirim bir sanat dergisinde daha sonra Yelpaze adlı genç kız magazininde yayınlanmaya başladı. Tersanedeki 800 erkek arasındaki 4-5 kızdan biriydim. Sonrası beden emeği, sözleşmelilik, sendika, işçilerin de okuyabileceği şiirlerin nasıl yazılacağı, bu şiirlerin çağdaş olması gereği üstüne düşünmenin getirdiği şiir gelişimi.
1963’lerde Hüseyin Cöntürk ile Asım Bezirci arasında şiirim için çıkan bir tartışma tarihsel süreç yüzünden büyüdü, TİP’li arkadaşlarım para koydu ve ilk kitabım 1964’te ilk kitabım Gecekondu yayınlandı. 1965’te Varlık Yayınevi’ne düzeltici olarak çağrıldım. 1966’da Bülent Habora, yayınevinde şiir kitapları yayınına karar verdi ve ilk olarak Yasak yayınlandı.
Bu arada lisede üye olduğum Üniversitelilerin gittiği Gençlik Tiyatrosu, Yeşilay Dergisi ve Yeşil Sahne deneyimini ve oradaki arkadaşlarımı ( Tuncel Kurtiz, Güneş Uğurlu, Oktay Arayıcı, benim gibi lise öğrencisi Cüneyt Türel) 3 ay süren köy öğretmenliğimi, Büyük Gazete’ye röportaj yapışlarımı, dergi çalışması öğrenişimi eklemeliyim. Belki pek çok şeye ilgi duymam ve inatçılığımdır direncimin nedeni.
1967’de hayranı olduğum için ilk kitabı yayınlandığı sıra Doğan Hızlan’ın tanıştırdığı Adnan Özyalçınerle evlendik. İki çocuğumuz oldu. Bu arada arkadaşlarımın ve okurlarımın gözünde Bayan Özyalçıner olmaktan kurtulmak için şiir ve yazı yayınladımsa da 11 yıl kitap yayımlamadım. Direnç yayımlandığında 1977’ydi. Şiirimi geliştirmeyi de başardım sanıyorum.
Nevzat Süer Sezgin-Bazı eserlerinizi sevgili eşiniz, değerli edebiyatçı Adnan Özyalçıner’le, birlikte hazırlamanız edebiyat ortamında çok az rastlanan bir durum. Bir evlilikte böylesi bir durumu yaratarak, birlikte üretmenin, paylaşmanın tadına doyulmaz diye düşünüyorum. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Ortaklaşa çalışma yöntemlerinizi (eğer sır değilse) bizlerle paylaşır mısınız?
Sennur Sezer- Biz evlilik karşıtı olarak birbirimizin arkadaşlığından cayamadığımız için evlendik. Arkadaşlığımız olmasaydı bir kurum olan evliliğe dayanamazdık sanırım. Aslında projeleri birlikte düşünüp, hangi bölümü kimin yazacağı vb gibi görev dağıtımı yapıyoruz. Ekibin değişmez araştırmacısı benim.
Gene de söylemem gerek. Aslında iki yazarın aynı evde yaşaması hem cennet hem cehennemdir. İki kişinin aynı dili konuşması cennet, birbirinin rakibi olmak cehennemdir. Üstelik yazamayan yazar en yakınındakini suçlar ve hırpalar. Bu da cehennemin en kötü yanıdır. Ortak işlerde bir yanlış bulunursa düşünün kıyameti.
Nevzat Süer Sezgin-Yıllardır kitaplığımızı değerlendiren, zihinlerimizi açan pek çok esere imza attınız. Bildiğim kadarıyla Kadınların Sesi Dergisi’nin 8 Mart Ödülünü 1980 de, Halil Kocagöz ödülünü 1987 de, Sıtkı Dost Çocuk edebiyatı ödülünü 1990 da, Pir Sultan Abdal Dernekleri Edebiyat ödülünü 1998 de, Oğuzkaan Koleji Şiir ustaları ödülünü 2000 de, Yunuz Nadi Şiir ödülünü 2000 de, Ş.Avni Ölez Şiir Emeği ödülünü 2009 da, PEN Şiir ödülünü 2012 de aldınız. Bize genel olarak edebiyat ödülleri hakkındaki düşüncelerinizi anlatır mısınız?
Sennur Sezer- Bir de Bursalı yazarların BUYAZ ödülü var. Ödüller biraz konuşulur, sonra unutulur. Ama okura karşı borçlandırır yazarı. Asıl önemli olan bu borcu ödeyebilmek.. Kimse pek farkında değil ama benim utangaç bir yanım vardır. Övgüler beni şaşırtır. Utandırır.Ödül törenlerinde dengemi yitiririm.
Benim için en önemli ödüller Kadınların Sesi Dergisi, Pir Sultan Dernekleri, PEN Ödülleri gibi edebiyattaki tutumunuz yüzünden verilen onur ödülleri. Bunlar yaşamamızın aferinleri. Bir de kendiliğinden ödüller var, bir okurun bir fuarda bir dizenizi yinelemesi, bir nikâh davetiyesinde gördüğünüz dizeleriniz... Baha biçilmez ödüllerdir. Bir çocuğun ezberlediği şiiriniz de.
Nevzat Süer Sezgin- Ülkemizde kadının sesini en iyi anlatan şairlerimizdensiniz. Biz kadınlar size çok şey borçluyuz. Gecekondu, Yasak, Direnç, Sesimi Arıyorum, Kimlik Kartı, Bu Resimde Kimler Var, Afiş, Kirlenmiş Kağıtlar, Bir Annenin Notları, Dilsiz Dengbej, Akşam Haberleri, İzi Kalsın isimli şiir kitaplarınızda toplumun çok farklı kesimlerindeki kadınlar kendilerini buldular. Dirençleri ve dayanışma güçleri arttı. Dizelerinizle kendilerini çoğaltan tüm kadınlar adına binlerce teşekkür. Sizin şiiriniz için ‘poetik başkaldırı’ diyenler var. Siz kendi şiirinizi ve şairliğinizi tanımlar mısınız? Size göre erkek şairler şiirlerinde kadını nasıl anlatıyor? Onlarla sizin aranızdaki f ark nedir?
Sennur Sezer- Ben de kadınlarımıza borçluyum. Bütün o dizeleri onların sesi olarak düşündüm. Bir genç kızın sorunlarından bir annenin şiirlerine uzanan yol şiirimde izlenebilir, hayatımda da. Poetik başkaldırı sözü çok güzel, bu söze layık olmalıyım.
Cumartesi Annelerinden Barış Annelerine, Kadın Platformlarına, Mor Çatı’dan Vakat’a kadınlarımız daha iyi bir ülke için mücadele veriyorlar. Ben onları anlıyorum, anlatırken onların yaşam koşullarını kavrıyorum. Onlardan biriyim.
Erkek şair için kadın nedir? Bir av mı, sevgili mi, ganimet mi, köle mi? Göz şenlendirici bir süs mü,yalnızca bir görüntü mü... Ben o kalabalıktan biri olarak yazıyorum (kadın olarak). Kadını yoldaş olarak gören erkek sayısı çok değil, erkek şair sayısı da.. Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaralarına bir bakın, kadını zayıflığı, kusurları ve erdemleriyle en tarafsız anlatan galiba o. Tutkusu için çocuğunu kuyuya atabilen kadını ondan başka anlatan olmadı.
Nevzat Süer Sezgin-‘Başkaldırı’ demişken bana göre sizin en değerli özelliğiniz sözünüzle eyleminizin uyumunda. Yıllardır savaşa, adaletsizliğe, etnik ayrımcılığa, doğa katliamına, her çeşit şiddete, emek sömürüsüne, yolsuzluklara her zaman karşı çıktınız ve çıkmaya devam ediyorsunuz. Sizce ülkemizde süregelen sorunlar neden çözülemiyor? Demokratik kitle örgütlerinin çalışmalarını, ve bir gazeteci olarak medyanın bu günkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sennur Sezer-Ülkemizde “iş, ekmek, özgürlük, adalet, demokrasi” eksik. “Eşitlik” de. Örgütlenerek mücadele etmeye alıştıkça sorunları çözeceğimize inanıyorum. Sınıfsal örgütlenme, örgüt içi demokrasi ve eğitim gibi ayrıntıları irdelemeye kalkarsam hem cevap uzar hem de konu dışına çıkarız. Hadi Ece Ayhan’ı analım: Aşk örgütlenmektir bir düşünün ağabeyler!
Nevzat Süer Sezgin- Evrensel basım yayım tarafından okura ulaştırılan
‘Şiirin ve umudun yorulmaz iğnesi’ isimli kitap biyografinizi ve anılarınızı içeriyor. Bence herkesin okumasında yarar var. Adeta bir dönemin özeti gibi. Kurşun kalem okurlarıyla aşk, sevgi ve umut hakkındaki düşüncelerinizi, yorulmayışınızın sırrını paylaşabilir misiniz?
Sennur Sezer- “Sevdadır her işin başı”, denir ya, umutsuz sevda da olmaz inanç da. Yaşamanın tadını çıkarmak, paylaşmayla mümkün, umutsuzluğa teslim olanlar yaşadıklarının farkında değildir. Sömürüden kurtulmak için de bir şey üretmek için de umut gerekiyor. Bir otun güzelliğinin farkında olmak bazen yaşama gücünü körükler. Yorulmayışıma gelince, o tiyatro yeteneğimin kanıtı olmalı..
Nevzat Süer Sezgin- Kadın Yazarlar Derneğinin onur üyesi olduğunuzu biliyorum. Başka hangi edebiyat örgütlerine üyesiniz? Ülkemizdeki edebiyat örgütlerinin çalışmaları hakkındaki düşünceleriniz neler?
Sennur Sezer- Üye olduğum örgütler, PEN, TYS, BESAM. Her birinin işlevi ayrı. Türkiye’deki edebiyat örgütlenmelerinin bir bölümüne (ben hiç birine üye değilim) devlet olanaklar tanıyor, para desteği veriyor .Ancak bu tür örgütlenmeler o kadar bina, para vb ile bir halk aydınlatması çalışmasında da bulunmuyorlar. Kadın Yazarlar Derneğinin kadın kendini ifade eğitiminde çalışmalarının önemini vurgulamalıyım.Bazı olanaklar olsa daha iyi girişimlerde bulunabilecekler.
Nevzat Süer Sezgin-‘Hayat’ dergisinde yemek tariflerinizi okuyorum ve hemen pişirmeye çalışıyorum. Belli ki mutfakla aranız çok iyi. Kadın ve mutfak arasındaki ilişki konusundaki düşüncelerinizi anlatabilir misiniz?
Sennur Sezer- Ben galiba yapmam dediğim işleri yapıyorum. Annemin mutfakla ilişkisini onu kıracak kadar çok eleştirdim: “Hayatını tava dibine bağlamışsın”.. Ancak galiba entelektüellik ev işlerinde de iddialı olmayı getiriyor. Ben sabah erken kalkıp hem yemek yapıp hem yazı yazıyordum.(Ev halkı içinde taze yemek tutkunu bir yaşlımız da vardı. İki de çocuk.) Sonra da işe gidiyordum.
Ben bir ülkenin mutfağının o ülkenin ekonomisini gösterdiğine inanırım. Dersim’in ünlü yemeği ekmek, yoğurt, sarımsak ve tereyağla yapılır. Ekmek çeşidine göre üç ayrı adı vardır. Lezzetlidir, ama bölgenin koşullarını yansıtır.
Yemek tarifleri yazmak gevezeliğimden doğdu. Bir de yemek tarifi yazmanın zorluğundan. Dikkat etmezseniz yemek malzemesinin yarısı tencereye girmeden biter tarif.
Kadın dünyanın en nankör işleriyle uğraşıyor, yemek, temizlik, ütü... Çabucak tüketilen , yapımı uzun işler.
Nevzat Süer Sezgin- Ülkemizde nihayet Çocuk edebiyatı ayrı bir edebiyat dalı olarak kabul gördü. Elbette bir eğitimci olarak bu beni sevindiriyor ama bence pek çok sorunu da barındırıyor. Çocuk şiirleri ve masal kitaplarına imza atan bir edebiyatçı olarak ülkemizdeki çocuk edebiyatının durumu hakkında neler düşünüyorsunuz? Masallar sizin için neden çok önemli?
Sennur Sezer- Masallar ortak üretim ürünüdür. Şiirden destana, ahlaki sonuçlara pek çok türü içinde taşır. Ve çocuklar için üretilmemiştir. Her yaştan dinleyici dinler, kendi algısına göre anlar. Masallar şiire yatkın metinlerdir. Andersen şairdir değil mi?. Ben de yeni masallar yazmayı seviyorum. Şiiri bileyor.
Ana kahramanı kadın olan Türk masallarından bir derleme de yayınladım: Hasır Ören Padişah.
Bence Çocuk Edebiyatı ayrı bir edebiyat değildir, edebiyatın bir parçasıdır. Üstelik çocuklar kendileri için üretilmemiş kitapları severler: Robinson Cruzoe, Gulliver’in Gezileri, Binbir Gece. (Binbir Gece Masallarından da çocuklar için bir seçki yapıp masalları yeniden yazdım)
Nevzat Süer Sezgin-Kurşun Kalem dergisi bütün bir sayısını sizinle söyleşmemize ayırsa benim sorularım bitmez, daha o kadar çok soru var ki aklımda. Edebiyata gönül veren genç kadın yazarlara neler önerirsiniz? Diye sormadan bitiremeyeceğim.
Sennur Sezer- Kadın yazarın ihtiyacı olan kendine ait bir zaman dilimi ve ad. Ben bu zaman dilimini uykumdan çalarak yaratmıştım Sabah 5’te kalkarak. O saatte ne çöpçü, ne sütçü, ne telefon, ne alacaklı. Üstelik zaman sizin, ister çalışırsınız, ister dalga geçersiniz... Bu alışkanlığımı bir-iki yıl öncesine kadar da sürdürdüm.
Ad meselesi okurun kafasını karıştırmamak bakımından önemlidir. Yazdıklarınızın altındaki imza evlenip boşanmayla değişmemeli.
Nevzat Süer Sezgin-Okurlarımız adına bize ayırdığınız zaman ve paylaşımınız için çok teşekkür ediyor, sağlıklı uzun bir ömür diliyorum.
Sennur Sezer-Ben de incelikli sorularınız ve bana ayırdığınız zaman için teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder