YAZMAK- ÖZGÜRLEŞMEK-ÖRGÜTLENMEK…

   Yazmak , bireysel bir eylemdir.Kişinin kendi iç sesini, kendi düşüncelerini özel im veya harflerle anlatmasıdır.Okuma yazma öğrenen pek çok insan kendi iç dökmelerini günlüklerine veya sahibine gönderilmeyen mektuplara yazar.Bu tip yazma eylemi ruh sağlığına iyi gelir.Kişinin yazıklarını geri dönüp okumaları, kendi iç dünyasını daha iyi algılamasına ve gelişmesine katkı koyabilir.Ruh sağlığı uzmanlarının pek çok bunalımlı hastaya ve özellikle ergenlere sık sık tavsiye ettiği bir sağaltım yöntemidir.Kişinin kendi içsesini duyarak kendi  kendisiyle, çevresiyle, düzenle çelişkilerini fark ederek gelişmesini, önlemler almasını sağlayabilir.Bir başka deyişle ,  kendisi olma yolunda adımlar atabilmesi için yararlı olabilir.
    Ancak Yazdıklarımızı yani yazıları yayımladığımız andan itibaren , kendi düşüncelerimizi,duygularımızı, öngörülerimizi ve önerilerimizi
başkalarıyla paylaşma aşamasına gelmişizdir. Paylaşma isteği, çoğalmak ve onanmak arzusundan kaynaklanır.
   Edebiyat , bilim, sanat,eğitim v.b. alanlarında yazdıklarını bir biçimde yayımlayan kişiler, yazdıklarını okuyanlarla   paylaşarak, çoğalmak isteyenlerdir.
Çoğalma istemi kendiliğinden okuyan ile yazanı aynı duyguda ,  aynı düşüncede,aynı tespitlerde, aynı öngörülerde  birleşme isteğini de beraberinde getirir.
Yazan ve yazdıklarını yayımlayan herkese ‘yazar’ denir.Yazar artık hiç tanımadığı bir okur kitlesi tarafından anlaşılmak istemektedir..İlan ettiği her şey artık yalnızca ona ait değildir.Onaylayanları kadar, karşı çıkanları da o yazının bir parçasıdır.

  Yazar kendine göre yazar. (Bilgisine, birikimine, anlatma yeteneğine, deneyimine, seçtiği yazı türüne ve okur olarak seçtiği hedef kitleye göre)
Okur kendine göre algılar ve yorumlar..(bilgisine, birikimine ve yorumlama yeteneğine  göre.)

 Yazar , özgürce yazmak ve okunmak istiyorsa ,kendi bireyselliğine saygı duyuyor,öznel düşünce ve duygularını okurlarına ulaştırmaya çabalıyorsa ,kendi kendine davranma gücünü kazanmak ve hiç bir totaliter yetkeye boyun eğmemek  kararını verebilmesi gerekir.
 Kadın yazar olarak bu o kadar kolay değildir. Binlerce yıldır süren ERK-EK egemen düzenin iktidar sahipleri Kadınları nesneye dönüştürerek ,  bireysellikten ve öznellikten yoksun bırakmışlardır.
 Kadın bir cins olarak pek çok alanda kullanıldığı gibi yazın dünyasında da ERİL DİL ve ERK tarafından Hande Öğüt’ün çok  katıldığım deyimiyle hoyratça kullanılmıştır.
Yazdıkları yazıların türü ne olursa olsun kurulu baskıcı sisteme karşı özgürce  yazanlar, sesleri ,sözleri eyleme dönüşsün ve kalıcı dönüşümler yaratarak yaşamda bir fark yaratsın isterler.Bütün fark yaratmak isteyenler gibi onlarında tek çaresi vardır. Örgütlenmek. Ancak böylece adını koydukları iletilerin başkaları tarafından da benimsenmesini, yaygınlaşmasını amaçlarlar.
   Dünyada var olan sistemin sürmesi için örgütlenen yazarlar olduğu gibi mevcut ERK-EK egemen , ayrımcı sömürü düzenini değiştirmek için yazanlar ve örgütlenenler de vardır.
.Kadın,    bir cins olarak pek çok alanda kullanıldığı gibi yazın dünyasında da ERİL DİL ve ERK tarafından Hande Öğüt’ün çok  katıldığım deyimiyle ‘hoyratça’ kullanılmıştır.
Kişisel özgürlük kendi adının, nasıl sömürüldüğünün,hangi baskılar altında yaşadığının, kimlerin yetkelerine boyun eğdiğinin farkındalığı ile başlar.Eğer bu farkındalık gelişmişse;  hangi değerlerle, hangi baskılarla ve kimlerle mücadele edebileceğini bilmeyi gerektirir. Bilmek ve yakınmak   ise hiçbir işe yaramaz. Tarih boyunca kadınlar yakındılar, ağladılar, adını kader koydular ve nesilden nesile öğrenilmiş çaresizlik duygusunu taşıdılar.
Günümüzde bazı kadınlar   kendi cinslerine, kendi dillerine, kendi kimliklerine sahip çıkmaya başladılar .Çünkü; Yeni dünyanın gerçek Demokratik kişiliği: ÖZGÜR BİR   RUHLA,  ama  KATILIMCI     ve  SİSTEMATİK  BİR  DÜŞÜNCE  YAPISIYLA  ,  hayatın kendisinden  gerekli    bilgileri   alarak , YAŞAM  BECERİSİ    GELİŞTİREBİlMEK  İÇİN ÖRGÜTLENMEK ZORUNDADIR
.
       Nevzat Süer Sezgin.-Batısöz Dergisi
                                                                                                       



























YAZMAK-  ÖZGÜRLEŞMEK-ÖRGÜTLENMEK…

   Yazmak , bireysel bir eylemdir.Kişinin kendi iç sesini, kendi düşüncelerini özel im veya harflerle anlatmasıdır.Okuma yazma öğrenen pek çok insan kendi iç dökmelerini günlüklerine veya sahibine gönderilmeyen mektuplara yazar.Bu tip yazma eylemi ruh sağlığına iyi gelir.Kişinin yazıklarını geri dönüp okumaları, kendi iç dünyasını daha iyi algılamasına ve gelişmesine katkı koyabilir.Ruh sağlığı uzmanlarının pek çok bunalımlı hastaya ve özellikle ergenlere sık sık tavsiye ettiği bir sağaltım yöntemidir.Kişinin kendi içsesini duyarak kendi  kendisiyle, çevresiyle, düzenle çelişkilerini fark ederek gelişmesini, önlemler almasını sağlayabilir.Bir başka deyişle ,  kendisi olma yolunda adımlar atabilmesi için yararlı olabilir.
    Ancak Yazdıklarımızı yani yazıları yayımladığımız andan itibaren , kendi düşüncelerimizi,duygularımızı, öngörülerimizi ve önerilerimizi
başkalarıyla paylaşma aşamasına gelmişizdir. Paylaşma isteği, çoğalmak ve onanmak arzusundan kaynaklanır.
   Edebiyat , bilim, sanat,eğitim v.b. alanlarında yazdıklarını bir biçimde yayımlayan kişiler, yazdıklarını okuyanlarla   paylaşarak, çoğalmak isteyenlerdir.
Çoğalma istemi kendiliğinden okuyan ile yazanı aynı duyguda ,  aynı düşüncede,aynı tespitlerde, aynı öngörülerde  birleşme isteğini de beraberinde getirir.
Yazan ve yazdıklarını yayımlayan herkese ‘yazar’ denir.Yazar artık hiç tanımadığı bir okur kitlesi tarafından anlaşılmak istemektedir..İlan ettiği her şey artık yalnızca ona ait değildir.Onaylayanları kadar, karşı çıkanları da o yazının bir parçasıdır.

  Yazar kendine göre yazar. (Bilgisine, birikimine, anlatma yeteneğine, deneyimine, seçtiği yazı türüne ve okur olarak seçtiği hedef kitleye göre)
Okur kendine göre algılar ve yorumlar..(bilgisine, birikimine ve yorumlama yeteneğine  göre.)

 Yazar , özgürce yazmak ve okunmak istiyorsa ,kendi bireyselliğine saygı duyuyor,öznel düşünce ve duygularını okurlarına ulaştırmaya çabalıyorsa ,kendi kendine davranma gücünü kazanmak ve hiç bir totaliter yetkeye boyun eğmemek  kararını verebilmesi gerekir.
 Kadın yazar olarak bu o kadar kolay değildir. Binlerce yıldır süren ERK-EK egemen düzenin iktidar sahipleri Kadınları nesneye dönüştürerek ,  bireysellikten ve öznellikten yoksun bırakmışlardır.
 Kadın bir cins olarak pek çok alanda kullanıldığı gibi yazın dünyasında da ERİL DİL ve ERK tarafından Hande Öğüt’ün çok  katıldığım deyimiyle hoyratça kullanılmıştır.
Yazdıkları yazıların türü ne olursa olsun kurulu baskıcı sisteme karşı özgürce  yazanlar, sesleri ,sözleri eyleme dönüşsün ve kalıcı dönüşümler yaratarak yaşamda bir fark yaratsın isterler.Bütün fark yaratmak isteyenler gibi onlarında tek çaresi vardır. Örgütlenmek. Ancak böylece adını koydukları iletilerin başkaları tarafından da benimsenmesini, yaygınlaşmasını amaçlarlar.
   Dünyada var olan sistemin sürmesi için örgütlenen yazarlar olduğu gibi mevcut ERK-EK egemen , ayrımcı sömürü düzenini değiştirmek için yazanlar ve örgütlenenler de vardır.
.Kadın,    bir cins olarak pek çok alanda kullanıldığı gibi yazın dünyasında da ERİL DİL ve ERK tarafından Hande Öğüt’ün çok  katıldığım deyimiyle ‘hoyratça’ kullanılmıştır.
Kişisel özgürlük kendi adının, nasıl sömürüldüğünün,hangi baskılar altında yaşadığının, kimlerin yetkelerine boyun eğdiğinin farkındalığı ile başlar.Eğer bu farkındalık gelişmişse;  hangi değerlerle, hangi baskılarla ve kimlerle mücadele edebileceğini bilmeyi gerektirir. Bilmek ve yakınmak   ise hiçbir işe yaramaz. Tarih boyunca kadınlar yakındılar, ağladılar, adını kader koydular ve nesilden nesile öğrenilmiş çaresizlik duygusunu taşıdılar.
Günümüzde bazı kadınlar   kendi cinslerine, kendi dillerine, kendi kimliklerine sahip çıkmaya başladılar .Çünkü; Yeni dünyanın gerçek Demokratik kişiliği: ÖZGÜR BİR   RUHLA,  ama  KATILIMCI     ve  SİSTEMATİK  BİR  DÜŞÜNCE  YAPISIYLA  ,  hayatın kendisinden  gerekli    bilgileri   alarak , YAŞAM  BECERİSİ    GELİŞTİREBİlMEK  İÇİN ÖRGÜTLENMEK ZORUNDADIR
.
İşte bu nedenlerle 2008 yılında kurulan KADIN YAZARLAR DERNEĞİ   edebiyat, sanat, eğitim, kültür ve bilim alanlarında kitaplar, değişik türlerde yazılar yazan ;kadından yana pozitif ayrımcılık yapmayı yaşam felsefesi edinmiş, dinle yönetilmeye, ırkçılığa, savaşlara ve her çeşit emek sömürüsüne karşı çıkan ve  mücadele veren pek çok kadın yazarın bir araya gelmesiyle oluştu.
Kuruluş bildirgesinde de belirtildiği gibi bu örgütlenme sadece kadın ve erkekliğin çetrefilli konularına değil dünyada ve toplumlarda var olan adaletsizliklere, çarpıklıklara, yoksulluklara, bilgisizliklere, gericiliklere yönelik bir başkaldırmadır..
BU  BAŞ KALDIRI: Kadının kalemi eline alıp kendisini dile getirmesi, kendi adını kendisinin koyması, simge olmaktan çıkıp simgeleyene dönüşmeye kalkışması demektir.
BU BAŞ KALDIRI: Geleneksel kadın-erkek ilişkilerini ters yüz etmek, egemen ideolojinin kadına yönelik ayrımcılığını ortadan kaldırmak demektir.
BU BAŞ KALDIRI: Mevcut sistemin iktidar ilişkilerini sorgulayarak ataerkil zinciri kırmak demektir.
Kadın Yazarlar derneği üyeleri, Otoriter yöntemler yerine kendi kendini yönetme  dönem sözcüleri tarafından temsil edilme, projeler çerçevesinde  sorumluluk alma ,yatay örgütlenme ilkelerine uygun gelişme  ilkelerini     benimseyerek çalışıyorlar..
Kadın Yazarlar Derneği;
Dünyanın ve Ülkenin kültürel ve toplumsal her türlü sorununda; kadınların konumunu,   etkilenme durumlarını,  sorunların kadınlara yansıma biçimlerini  izliyor  ve farkındalık yaratmaya çabalıyor..                             
   Kadın sorunlarını, diğer insanı sorunlarla birleştirerek sınıfsal   bakış açısından irdeliyor,kadın sorunlarının daha iyi anlaşılması için, mevcut ön yargıların yıkılması için, özgürleşme mücadelesinde ses oluyor, öykü oluyor,roman oluyor, makale oluyor, şiir oluyor, tez oluyor, anlatıyor..anlatıyor.. Bu sorunları gidermek için çözüm yolları arıyor ,  çeşitli etkinlikler düzenliyor.  Benzer amaçları paylaşan örgütlerle işbirliği yapıyor...Eril dili reddederek kadınların duyguları, düşünceleri, kadınlık deneyimleri ve değerleriyle yaratılmış yeni bir dilin oluşmasında emek veren kadınları buluşturuyor. Dünyada ve ülkemizde kadına yönelik uygulanan ekonomik, sosyal, dinsel ve militarist politikalara karşı çıkıyor. Mevcut ön yargıların yıkılıp kadınların özgürleşme yolculuğunda ortak bir ses oluyor.
 KADIN YAZARLAR DERNEĞİ ÜYELERİ ; “Kadının kurtuluşu insanlığın kurtuluşunun bir öyküsü ve işareti olacaktır.” görüşüne inanarak,her alanda yaşamı daha iyiye ve güzele dönüştürmek için  yazmaya ve yayımlamaya devam ediyor.

       Nevzat Süer Sezgin.-Batısöz Dergisi
                                                                                                       

















































BİR HEKİM  İLE EĞİTİMCİ YAZIN DÜNYASINDA BULUŞUYOR

Nevzat Süer Sezgin: Sen bir hekim olarak uzun yıllar çalıştın.Oysa biz seni roman ve öykü yazarı olarak tanıyoruz.Gülseren Engin neden yazıyor?
Gülseren Engin:  Yazmak eylemi aslında insanlarla ilişki kurmak demek benim için.Bu hep böyle oldu.Ortaokul yıllarında çok içine kapanık bir çocuktum.Sınıftaki diğer öğrencilerle arkadaşlık kuramıyor, kendimi çok yalnız duyumsuyordum.Bir köşeye çekildikçe diğer çocuklar daha da acımasız oluyorlar, ya benimle alay ediyorlar ya da yanlarına gittiğimde, beni istemediklerini söylüyorlardı.Bu davranışlar çok yaralıyordu beni.Bu yüzden kitapların dünyasına atmıştım kendimi.Sürekli okuyor, sayfaların arasına gizlenmiş yeni dünyaları ve diğer insanları keşfediyordum. Kemalettin Tuğcu’nun romanlarında benim gibi yalnız çocuklar olduğunu gördüğümde bende de yazma isteği doğdu. Ders aralarında, boş derslerde sınıftaki öğrenciler koşup oynarken ben roman yazıyordum.Benim gibi yalnız bir çocuğun maceralarıydı yazdıklarım.O yıllar, yazmanın aslında içimdeki acıları boşaltmanın bir yolu olduğunun bilincinde değildim elbette. Öğrenciler benim bir köşede harıl harıl bir şeyler yazdığımı görünce meraklandılar.Roman yazdığımı öğrenince merakları daha da arttı. Yazdıklarımı okumamı istediler. Yüksek sesle okumaya başladığımda ilgiyle beni dinlemeye başladılar.Önce bir iki çocuk derken bütün sınıf susup dinlemeye başladı.Boş derste sınıftan ses çıkmaması nöbetçi öğretmenlerin  ilgisini çekiyordu.Sınıfa girdiklerinde bütün sınıfın uslu uslu oturup beni dinlediklerini görünce şaşırıyorlardı. Çocuklar yazmakta olduğum romanı çok sevmişlerdi.Her boş derste yanıma geliyor, romanın devamını yazıp yazmadığımı soruyorlardı.Giderek beni sevmeye, aralarına almaya başlamışlardı.Oyunlarına katılmama izin veriyorlardı artık.Yazdıklarım sayesinde onlardan biri olabilmiştim.Bu da “yazmak” eyleminin insanlarla ilişki kurmadaki,onların sevgisini kazanmadaki rolünü öğretti bana.Öte yandan “Yazma” nın verdiği keyfi tatmıştım bir kez;bırakamadım.
            Senin edebiyatla ilişkin nasıl başladı?Seni yazmaya iten nedenler nelerdi?
Nevzat Süer Sezgin:Ben galiba edebiyatın içine doğdum.Teyzem ve eniştem İvriz Köy enstitüsünde görevliydiler.Yazlarım onlarla geçerdi.Köy enstitülerinde sanatın her dalı insanın olmazsa olmazı oluyordu.Okumak, okuduğunu paylaşarak gelişmek kişiliğine kendiliğinden ekleniveriyordu.Babam kadın doğum doktoru, annem tarih öğretmeniydi.Evimizde müthiş bir kitaplık vardı ve özellikle babamla okuduğumuz kitaplar hakkında konuşmak bana çok iyi gelirdi.Babam aynı zamanda Halkevi başkanıydı ,Senin anlayacağın liseyi bitirinceye kadar çok okunan, çok düşünülen ,çok edebiyat etkinliği yapılan ortamlarda Nazım Hikmetler,Orhan Kemal’ler,Sait Faik’ler ,klasikler arasında büyürken genç kız oluverdim.Gençlik yıllarım Ankara’da üniversite,Sinematek,Ankara Sanat Kurumu, Cuma konserleri,Fikir klüpleri ,Barış derneği ve Türkiye İşçi partisi arasında sürekli okuyarak,tartışarak ve dergiler çıkarıp,dergiler batırarak geçti. Genç,dinamik, okuyan, araştıran ve bu ülkeyi çok seven gençler olarak düşüncelerimizi ,duygularımızı dergilerde , anlatmaya çabalayan,demokrasiye, bağımsızlığa yürekten inanan,sosyalist gençlerden oluşmuş bir gruptuk.Sanatın tüm dalları gibi edebiyat da bizim için bağımsızlık savaşında çok değerli bir araçtı.Bizler 1965 li yıllarda bir gün ülkemizin  küresel sermayenin elinde oyuncak olacağını ,emeğin değerinin bilinmediği toplumların emperyalizmin kucağında kötü yönetileceğini fark etmiştik.Ve sesimizle,bedenimizle, kalemimizle haykırıyorduk.Beni yazmaya iten bu tür düşünceler ve bağımsız bir ülkede büyüme,çocuklarını büyütme arzusuydu..Bu günde beni yazmaya iten duygularım aynıdır.
İlk yazılarım Dönüşüm dergisinde çıktı.Sonra dünya görüşüme uyan politik,edebi ve eğitim dergilerinde devam ettim.Şimdi baskısı tükenmiş ve yenilenmeyi bekleyen ‘Bilgi Toplumunda Eğitim ve okullar’ isimli kitabım ise mesleki bir yayındı.
Senin yazmaya “roman “türü ile başladığını öğrendik.Öykü de yazdığını biliyorum.Başka türler denedin mi?Neler yazıyorsun?
Gülseren Engin  : Yazma serüvenine romanla başladım;ama genç kız olduğumda şiiri keşfettim.Okul kitaplarında hece veznini öğrenmiştik.Çocukluk yıllarımda bir iki hece vezninde denemem de olmuştu;ama sonra 1962 yılında bir gün “Gözgü” adlı bir edebiyat dergisi geçti elime.Sanırım lise birinci sınıftaydım o sırada.İlk kez o dergide serbest vezinle yazılmış şiirler gördüm.Çok kolaymış gibi geldi bana.O sırada yağmur yağıyordu. Ben de aklıma gelen tümceleri alt alta dizip bir şiir yazmayı denedim. “Damla Damla” adlı bu denememi o dergiye gönderdim.Hemen yayınlandı.Üstelik şiirimi çok beğendiklerini, beni Ankara temsilcileri yaptıklarını yazıyorlardı. Hatta Türk Ocağı’nda yapılan şiir günlerini izlemem ve hakkında yazı yazmam isteniyordu.Bana basın kartı bile göndermişlerdi.Birdenbire hem gazeteci hem de  şair oluvermiştim.Kanatlanmış uçuyordum artık.Tabii benzer tarzda şiirler yazmayı sürdürdüm.Şiir yazmak ne kadar kolaydı ( !  )Aynı dergide birkaç şiirim daha yayınlanınca şairliğime iyice inandım.Ne yazık ki o dergi kısa sürede kapanınca benim de kanatlarım koptu ve  yere iniverdim.Şiir yazmanın çok zor olduğunu yıllar sonra öğrenecektim.
 Bu arada şiirin yanında öykü de yazmaya başladım.Üniversiye yıllarımda da sürdü yazma serüvenim. Daha sonra tiyatro oyunları,senaryolar, anılar,gezi notları, denemeler ve makaleler yazdım.Şiir de uzun yıllar sürdü.Pek çok dergide şiirlerim de düz yazılarımla birlikte yayımlandı.Çok sonraları Aziz Nesin usta “Şiirlerinizi değerlendiremem ;ama  düz yazıya yeteneğiniz olduğu çok açık.Bence onun üzerine gidin” deyince şiiri bir kenara bıraktım ve içimdeki şiiri yazdığım öykülere yedirmeyi uygun buldum.Zaten geçen zaman içinde şiir de kabuk değiştirmiş, farklılaşmıştı ve ben gerçek şiir yazmanın zorluklarını öğrenmiştim artık.
Senin bir şiir tutkunu olduğunu biliyorum.Çok iyi şiir değerlendirdiğini de... Şiiri bunca seven, yazmaktan bunca keyif alan birinin şiir yazmayı denememesini düşünemem.Ya sen hiç denemedin mi şiir yazmayı?
Nevzat Süer:Sezgin.: Hayır hiç  denemedim.Bir tek mısra bile yazmadım.Ben iyi şiire sığınırım,  benim için  şiirin hası çok değerlidir, ama şiirin  kötüsü bana  insanlığa   ihanetmiş gibi gelir.  Belki bu  yüzden korktum ve    kaçtım. Zaten ben edebiyat yazan biri değilim , ben demin de söylediğim gibi dünya görüşünü yalnız sözüyle ve eylemleriyle değil ara sıra da yazarak paylaşan birisiyim.Ama az rastlanır bir edebiyat tutkunuyum.Her türünü  okumayı, onlarla çoğalmayı çok  küçük yaşlarda öğrendim. Ve 37 yıllık eğitimcilik  yaşamımda ürettiğim her şeye edebiyattan öğrendiklerimi kattım.Edebiyat benim okulumdur.Siz edebiyatçılar iyi ki varsınız.
Pek çok ve farklı türlerde yazıyorsun.Bunu ne belirliyor?
Gülseren Engin  : Her konu kendi türünü belirliyor aslında.Çok yoğun duygular genellikle şiiri getiriyor.O yoğunluğu başka türlü anlatamıyorsun çünkü.Bazı konular tiyatro oyununa uygun oluyor.Kimisi ancak öykü yoğunluğunda anlatılabiliyor, kimisi ise mutlaka roman oylumunda anlatılmak istiyor.Bu yüzden tek bir türde değil de içimden geçen hikayelerin istediği türlerde yazmayı seçiyorum.
Seninde  değişik türlerde yazılarını okuyoruz.Sende  ‘bu konuyu  mutlaka  yazmalıyım    dedirten ne?
Nevzat Süer Sezgin  :Ben   işim gereği   insanlarla çok iç içe bir yaşam sürdüm. 1986 yılında okulumu kurduğumda bir çocuk büyütmenin  çok önemli bir uğraş olduğunu düşünerek anne baba eğitim programları yapmaya başladım.Bu konuda hem kendim sürekli öğrendim, hem de pek çok  psikolog, eğitimci ve iletişimci dostumdan destek aldım.Bu çalışmalar sırasında çocukların kişilik gelişimleri
Üzerinde doğrudan etkili , her şey beni yetişkin dünyasıyla iletişim kurmaya  doğru yönlendirdi.Annelere, babalara ve öğretmenlere yönelik 20 nin üzerinde araştırma ve çalışmam var.Bunları davet edildiğim demokratik kitle örgütlerinin toplantılarında, üniversitelerin, kamu ve özel sektörün düzenlediği sempozyumlarda, söyleşilerde ve panellerde dilimin döndüğü kadar anlatıyorum.Buralarda anlattıklarımın yalnızca o an beni dinleyenlerle paylaşabiliyorum.Ne yazık ki çok azı yayınlanabiliyor.
 Ama çoğu zaman  bunları daha çok insanla paylaşmak için  yazmak istiyorum.Yani beni çocuklara ve kadınlara zarar veren her çeşit olay, davranış, uygulama  sözlü ve yazılı anlatıma doğru itiyor.Son yıllarda kokuşma arttıkça ve masum çocuklar bu kokuşmuş havayı daha çok soludukça yazma isteğim daha çok arttı.
            Seninde benim gibi   hekimliğinle ilgili yazdıkların da var.Biraz onlardan da söz edebilir misin?Ayrıca gerek edebi türde  gerekse düşünsel türlerde
Yazmayı sevmek,yazmak istemek ve denemek yazar olabilmek için yeterli mi sence?

Gülseren Engin  :  Hayır. Yazmayı sevmek,istemek hatta bu konuda yetenekli olmak yeterli değil.Yetenekli pek çok insan tanırım;ama kararlı, sabırlı ve çalışkan olmadıklarından bir iki güzel ürün verdikten sonra yazmaktan vazgeçmişlerdir.Gerçek anlamda yazar olmak çok zor bir iş. Sabır ister, emek ister, hatta inatçı olmak ister.Yazarın önüne çıkan zorluklar ancak böyle aşılabilir.Şöyle bir örnek vermeliyim. Yirmi beş yıl boyunca “Yunus Nadi Öykü Yarışması” na sürekli öykü dosyalarımı gönderdim.Her seferinde başarısız oldum.Ancak yirmi beş yıl sonra bu ödülü kazandığımda duyduğum hazzı anlatamam.
Kitap yayınlatma da çok zor bir olay ülkemizde. İlk kitabım 1989 yılında yayımlandı.Oysa benim 1965 yılında dergilerde yayınlanan öykülerim vardı.Yunus Nadi Öykü birinciliği”ni ve “Orhan Kemal öykü Birinciliği” ni kazanan dosyalarımın yayınlanabilmesi için yıllarca bekledim.Pek çok yayın evinden geri çevrildi dosyalarım;ama sonunda Remzi Kitabevi gibi önemli bir yayınevinden yayımlandı.Şimdi toplam on bir kitabım var ve inan hala kitaplarımı yayımlatmakta zorluklar yaşıyorum.Ancak bu iş böyle.Vazgeçmeyeceğiz.
Senin de vazgeçmeyen bir yanın olduğunu, pek çok  demokratik kitle örgütünde çalıştığını  biliyoruz.Neden?Ve edebiyatla  gönüllü olarak bu örgütlerde çalışmak arasında bir bağ kuruyor musun?
Nevzat Süer Sezgin  : Ben insan denilen varlığın şu anda olduğundan daha masum, daha temiz doğduğuna ve şiddeti, hırsı, sömürüyü, ötekini yok saymayı kapitalist sistemin  dayattığı gündelik yaşamdan ve ezberci eğitim sisteminden öğrendiğini
düşünüyorum.Bu nedenle de düşünen ve hisseden herkese kapitalizmin ve
Emperyalizmin dayattığı her tür sömürüye, insanı ve doğanın diğer parçalarını yok eden her tür baskıya karşı durmak, çözümler üretmek ve yeni temiz  bir dünya için uğraşmak düşer diyorum.Demokratik kitle örgütlerinde çalışmak için
Gerçek edebiyatın çok değerli bir itici güç olduğunu, üstelik de çok şey öğrettiğini düşünüyorum.
.En azından ben de öyle oluyor.Gençliğimden beri okuduğum pek çok edebi eser bana yaşama direnme, sorunlara çözüm arama, başka yaşamlar hakkında düşünme , bana benzemeyeni hissetme becerileri katmıştır.
Mesela senin ‘Yorgun ve yaralı’ romanını okuduğum sıralarda bir kadın grubuna 4 haftalık bir duygusal zeka semineri veriyordum. Bir bölümünde Romanındaki  kadın  karakterleri onlarla birlikte tahlil ettik, çıkarımlar yaptık, yani senin haberin olmadan ürettiğin bir eseri ben eğitimde kullandım.Sırası gelmişken teşekkür ederim.
Hekim olarak yıllarca insanlara hizmet ettin.Onların yaralarını sağalttın, acılarını dindirdin, hayatlarını kurtardın.Bütün bunların yazarlığına etkisi ne oldu? Hem hekim olmak hem de edebiyatçı olmak nasıl bir şey?
Gülseren Engin  : Çok güzel bir şey. Hekimlik insan sevgisi olmadan yapılamaz.Özveri ister, emek ister... Öte yandan insanları daha yakından tanımayı, onları anlamayı sağlar. Hekimlik mesleğim gereği Anadolu’nun pek çok yöresini dolaştım.Hem ülkemizi hem de köylüsüyle, kentlisiyle insanlarımızı tanıdım.İnsanları tanımadan, onların iç dünyalarını anlamadan yazamaz, öykü ve roman kişilerinizi kurgulayamazsınız. Burada vurgulamam gereken bir şey var.Bir gazeteci ile yaptığım söyleşide benzer şeyler söylediğimde  “Yazar Gülseren Engin hastalarının öykülerini yazıyor” gibi saçma bir şeyler yazmıştı gazetede.Ondan sonra pek çok okur tarafından
 “Hastalarının sırlarını yazıyor” diyerek kınandım.Yok öyle bir şey.Genellikle çevremde tanıdığım kişilere ya da kendime ait hikayeleri yazmayı sevmem.Kurgusal kahramanlar yaratmayı ve onların kurgusal öykülerini yazmaktan hoşlanırım.Yaşamış kişilerin öykülerinden yola çıkarak yazdıklarım bile çokluk kurgusaldır.Hele hastalarımın hikayelerini anlatmak aklımdan bile geçmez.Her mesleğin etik kuralları vardır ve bunlara uyulmalıdır.
            Sen de eğitimci olarak insanlarla iç içesin.Bunların getirdiği birikimin yazılarında payı olmalı.Bu konuda neler söyleyeceksin?

Nevzat Süer Sezgin   : Ne söyleyeyim ki?
Bence her insan ayrı bir dünya.Hiç biri öbürüne benzemiyor.İnsanlarla iç içe olmanın bana heyecan veren yanı da bu .1900 lü yılların başından beri
dünyayı yönetenler ,insanları aynı şeyi düşünen, aynı şeyi hisseden sürülere çevirmek için çok uğraşıyorlar.Ama buna rağmen biraz içine girdin mi,
 sistemin insanı nasıl duyarsızlaştırdığını daha iyi anlıyorsun ve o zaman
insana karşı yapılanmış olan bu bilinçli ve sistemli saldırının her adımı,
her parçası hakkında çok düşünüp,çok anlatmak, çok yazmak istiyorsun.Hepsi bu.
Özellikle kadınlar ve çocuklardan daha çok etkileniyorum.Çünkü hem kadınım, hem anneyim.Senin de Öykü ve romanlarında çokluk kadınları konu edindiğini biliyorum.Neden kadınlar?
Gülseren Engin  : Az önce ülkemin pek çok yerini hekim olarak dolaştığımı söylemiştim. Karadeniz’de boyundan büyük ot taşıyan kadınımızdan, Erzurum’da ehramın altında kaybolan, Türkçe bilmeyen, derdini anlatamayan kadınımıza, Ege’nin bağlarında çapa yapan çakır gözlü gebelerden, Adana’da pamuk tarlasında doğuranlara, pek çok kadın tanıdım.Almanya’da çalıştığım dönemde orada yaşayan işçilerimizin karılarına, annelerine, kızlarına sağlık seminerleri veriyordum.Onların gurbette çektiklerine yakından tanık oldum.Kentli kadın olarak benim ve çevremdeki kadınların sorunlarını yakından biliyorum.Tarihe dönüp baktığımda ise savaştan savaşa koşan erkeklerinin ardından ekip biçmeye , çocuklarını büyütmeye çabalayan kadınlarımızın acılarını gördüm.Ancak yazınsal ürünlerde bütün bunların pek az konu edildiğini görerek üzüldüm ve kadınların sesi olmaya karar verdim.Kadınların sorunları yazılmaz, ortaya konulmazsa çözümlenemez ve edebiyatın bu sorunların çözümünde çok önemli rolü olduğuna inanıyorum.Kadın eğitiminde edebiyatın yerini ne güzel anlattın,         
Nevzat Süer Sezgin  :
Senin çeşitli örgütlerde çalıştığını biliyorum.Bize örgütçü yanını anlatır mısın?
Gülseren Engin  : Evet, bir dönem Türkiye Yazarlar Sendika’sı merkez yönetimindeydim. Bunun dışında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Beyoğlu Şubesi’nin yönetiminde, ve çeşitli dernek yönetimlerinde  görevler aldım.Halen Edebiyatçılar Derneği, PEN Uluslararası Edebiyatçılar Derneği, Dil Derneği gibi bir kısım derneklerde çalışmalarım sürüyor. Örgütlü olmanın çağdaş yaşamın ve demokrasinin ayrılmaz parçası olduğunu düşünüyorum.Birlik olmak, dayanışmak çok önemli.Egeli Kadın Yazarlar Platformu’nun (EKYAZ) kuruluşuna katılmamın nedeni de bu.Bütün dünyada olduğu gibi kadınlar ülkemizde de eziliyorlar.Diğer mesleklerde olduğu gibi edebiyat dünyası da bundan payını alıyor.Kadın yazarlar ve şairler ya yok sayılıyor ya da çok zorluklarla karşılaşıyor.Buna karşı çıkmak, birlik olmak ve dayanışmakla olası.Ben diğer örgütlerde olduğu gibi EKYAZ da da bir nefer olarak çalışıyorum.
Kadın yazarların örgütlenmesi gerektiğine inanıyorum. EKYAZ dışında “ Kadın Yazarlar Derneği”ni kurduk. Sen de benim gibi hem EKYAZ'ın hem de “Kadın Yazarlar Derneği”nin kurucularındansın. Bize bu konuda neler söyleyeceksin? Başka demokratik kitle örgütlerinde çalışıyor musun?

N.S.S.:Evet Gülseren’ciğim  önce Egeli Kadın Yazarlar Platformunda, bir yıldan bu yana da Kadın Yazarlar Derneğinde seninle birlikte çalışmaktan çok mutluyum.EKYAZ bir platformdu ve yalnızca Ege’li kadın yazarları bir araya getirmişti.Bir platformun yapabileceklerini çok iyi bir biçimde yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Oysa Kadın Yazarlar Derneği (KYD),hem Kadın Yazarları Türkiye çapında bir araya getirme konusunda hem de ‘YAZAR’ kavramını edebiyatın tekelinden kurtarmak konusunda  Türkiye’de bir ilk.İçimizde akademisyenler, eğitimciler, gazeteciler ve elbette edebiyatçılar var. Dünyada ve ülkemizde kadına yönelik uygulanan ekonomik, sosyal, dinsel ve militarist politikalara karşı güçlü bir duruş. Eril dili reddederek kadınların duyguları, düşünceleri, kadınlık deneyimleri ve değerleriyle yaratılmış yeni bir dilin oluşmasında emek veren kadınların buluşma noktası.Kadın Yazarlar Derneği’nin çalışmalarını çok önemsiyorum çünkü kuruluş bildirgemizde de açıkladığımız gibi derneğimiz “Kadının kurtuluşu insanlığın kurtuluşunun bir öyküsü ve işareti olacaktır.” Görüşünü ilke edinen kadınlardan oluştu ve aynı görüşe sahip olan kadın yazarlarla yoluna devam edecek.Mevcut önyargıları yıkmaya ve kadınların özgürleşme yolculuğunda ortak bir ses olarak çoğalacak.Günümüzde dünyanın her yerinde egemen ideolojinin kadına yönelik ayrımcılığını ortadan kaldırmak için önce başkaldırmayı, sonra örgütlenerek . dinle yönetilmeye, ırkçılığa, savaşlara ve her çeşit emek sömürüsüne karşı çıkmayı ve mücadele etmeyi göze almak gerekiyor.
Elbette mesleğimle ilgili sivil toplum çalışmalarımı da çok önemsiyorum. EÇEV, Beyaz Nokta Vakfı,Okul Öncesi Eğitimcileri derneği çok emek verdiğim kuruluşlar.Bunların dışında demokrasi mücadelesinde oluşan pek çok platforma da elimden geldiğince katkı koyuyorum.Ben ezilen tüm grupların seslerini ancak örgütlenerek duyurabileceklerine ve çözüm üretebileceklerine yürekten inanıyorum.
Bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum.


Gülseren Engin: Bana böyle bir söyleşi olanağını verdiğin için çok teşekkür ederim.































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder