MEKAN HİKAYELERİ

Yazar: EMEL KAY
Yayınevi: Kanguru yayınları
Eylül 2008

                  Emel Kayın  ‘Mekan Hikayeleri ‘ kitabının önsözünde anlattığına göre ‘Mimarlığın,fotoğraf çekmenin ve yazmanın bir meslek değil,bir yaşam biçimi,dünyayı daha keskin algılamak için sürdürülen imkansız bir çaba ve yeryüzünde  bir konum arayışı’ olduğunu düşünüyor.’Modern ve yalın bir çizgide kalarak varılabilecek uzak sınırları araştırmak istiyor.Ayrıca bilimsel çalışmalarında kuramın sonsuz derinliğini,kuramla pratiğin kesişme alanlarını , yeni olanları ve kırılma noktalarını merak ediyor.’
Böyle bir önsözü okuduktan sonra kitabın ön kapağındaki ve Emel Kayın tarafından çekilmiş fotoğrafa bir kez daha bakıyorum.Kapak başka bir anlam kazanıyor ve adeta önsözü tamamlıyor.Ara kapaktaki  Emel Kayın’ın meraklı ve hüzünlü bakışlarla bize seslenen fotoğrafını da Hülya Soyşekerci’in kısa tanıtım yazısı bütünlüyor.
      Kitap Mekan hikayeleri,zaman hikayeleri,kent hikayeleri,ev hikayeleri ve insan hikayeleri bölümlerine ayrılmış ve her bölüm birbirinden Emel Kayın fotoğraflarıyla hem ayrılmış,hem de birleştirilmiş.İnsan fotoğraflardan gözünü alamıyor.Hatta kesip duvara asmak istedikleri bile oluyor.ve içinden keşke bu fotoğraflar daha nitelikli bir kağıda basılmış olsaydı diye geçiriveriyor.
    İlk bölüm sadece bir sayfa ama bence derin bir felsefi yaklaşımı dillendiriyor.İnsan-zaman-kent-ev hepsinin, iç içe geçmiş, hem ayrı hem de birbirinden etkilenen,birbirini dönüştüren mekanlar olması ancak bu kadar güzel, bu kadar özlü anlatılabilirdi.İlk bölümün tamamı bir sayfa ama birkaç kez okumak,üzerinde düşünmek gerektiren bir bölüm.Bence kitabın atardamarı orada.
‘İnsan  yitik hikayeler biriktirirdi.Hikayeler,hikayeler yitmesin diye yazıldı’ diyor Emel Kayın diğer bölümlerine geçmeden  önce.Ve  hikayeler birbirini bütünleyerek bize evrenin bütünselliğini,bu bütünün içindeki var oluşumuzu ve yok edilişimizi anlatıyor.
   Bir kitabı okurken elime aldığım bir kurşun kalemle  beğendiğim, kırmızı kalemle üzerinde düşünmek istediğim,mavi kalemle de eleştirmek istediğim cümlelerin altını çizmek alışkanlığım vardır.Eğer düşünmek için not almışsam içine bir de kağıt koyar ve ne düşündüğümün, varsa karşı savlarımın notlarını alırım.Şimdi kitabı okuduktan bir ay sonra yeniden yazmak için elime aldığımda fark ettim ki  bütün çizgilerim kurşun kalemle ve kırmızı kalemle.Hiç mavi kalemle çizilmiş satır yok.
Yani ya çok beğenmişim ya da ‘bu üzerinde düşünmeye ve konuşmaya değer diye ‘hissetmişim.Ve o kadar çok yeri çizmişim ki buraya aktarmak mümkün değil.Birbirinden ayrıymış gibi duran öyküler adeta birbirini tamamlamış ve kitap bittiğinde ben de de tıpkı Emel Kayın’da olduğu gibi dünyayı daha keskin algılama arzusu doğurmuş.Bu öyküleri okuduğumdan beri çevremdeki her şeye başka bir gözle bakma çabasına girivermişim.
  Emperyalizmin zihinleri işgal ederek her şeyi kategorize ettiği ,böldüğü ve birbiriyle bağlantısını yok saydığı dünyamızda ,evrende var olan her nesnenin birbirini etkileyerek dönüştürdüğünü öykü dilinde ,tertemiz bir Türkçe’yle ve kısacık anlatımlarla böylesine anlatabildiği için Emel Kayın’a hayran olmamak mümkün değil..
İnanıyorum ki biçim ,teknik ve kurgu açısından , bu kitap edebiyat dünyamızda çok tartışılacak değerde.İçinde hiçbir çatışma öğesi taşımadığı için, bana da öykü tadı vermeyen,bence de öykü tanımına girmeyen, sadece düşünce notu tadında birkaç yapıt yok değil.(Korku,Kaçınılmaz kaybediş,ve yol gibi) Ama kitap bütün olarak o kadar etkileyici ki,
insan varsın o metinler de öykü olmasın, düşünce notu olsun diye düşünüyor.
   Emel Kayın ’Küçük ihtimaller hakkında konuşmalar’ isimli öyküsünde ‘Sevmek,büyük dünyada,küçük bir ihtimaldi.Küçük bir ihtimaldi birini derinden önemsemek.Küçük bir ihtimaldi özlemek.’diyor.
Ben de Emel Kayın’a ‘Şu paramparça edilmiş insanlık aleminde böylesine felsefi derinliği olan, içimizdeki umudu  canlandırıveren, hüznümüzü bize sevdiren ,kısacık öyküler yazabilmek, yaygın piyasa edebiyatının ,çok satanlar listelerinin, ödül sistemlerinin arasında küçücük bir ihtimaldi’ diyorum, ve bu küçücük ihtimali yaşama geçirdiği için çok teşekkür ediyorum.Yeni öykülerini şimdiden özlüyorum.



                                                                                 Nevzat Süer Sezgin
                                                                                 12.Aralık.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder