Değerli eleştirmen Bahri
Karaduman’ın editörlüğüyle, Şenocak yayınevi tarafından okurla buluşturulan KÖZ
çoktandır beklediğim bir kitap. Bekliyordum çünkü Nalan Yılmaz’ın çeşitli
edebiyat dergilerinde okuduğum öyküleri, kurgu becerisi, konu seçimi, anlatımı
ve diliyle çok farklı ve değerli bir öykücünün edebiyatımıza katıldığını
muştuluyordu.
Kitabın ismiyle, kapak tasarımı
arasındaki uyumdan çok etkilendim. Barış Yılmaz KÖZ’e öyle bir kapak tasarlamış
ki, dokunursam elim hem yanacak, hem ısınacak gibi hissettim.Arka kapakta ki ’KÖZ
yaşam gibidir.Kendinden alevler üretir.Başladığı yerde biter, bittiği yerde
başlar’ tanımıyla birebir örtüşüyordu.Kitabın iç kapaklarıyla ilk ve son
sayfalarının kapkara yapraklarını da merak ederek okumaya başladım.
Öyküler Barış Yılmaz’ın çarpıcı
ve çok düşündürücü desenleriyle süslenen üç ayrı bölümde toplanmış. Kitaptaki
18 öykünün yerleşme sırası bölümlere verilen isimlerle bütünleşiyor. Bölümler ‘BİRAZ
HAYAL’, ‘BİRAZ GERÇEK’, ‘NE HAYAL NE DE GERÇEK’ diye adlandırılmış. Bölüm
adları arka kapaktaki ‘KÖZ hayallerden günün gerçekliğine, gerçeklerden
bilinmeze giden düşündürücü bir yolculuk’ tanımına uygun.
Okudukça zihnimde açılan sorularla düşünmeye başlıyorum.
Hayat tehlikeli bir oyun mu? Düş mü? Kumar mı?
Her yaşam kendi sözlüğünü üretir mi?
Görmediklerimiz yok mudur? Ya da görüyorsak varlığı kesin
midir? Görmek kimi zaman bir çeşit körlük müdür?
Yazmak için istemek yeter mi?
Aşk anlatılabilir mi? Aşıkken günahlar sevaba, sevaplar
günaha dönüşebilir mi?
Madem öleceğiz neden yaşıyoruz?
Sendikalı olup haklarımızı arayabildiğimiz günler bir
rüyamıydı?
Zaman şakaya gelir mi?
‘Fırsat’ ve ‘yararlanmak’ kelimelerine karşı koyabiliyor
muyuz? Tüketim konusunda kendimizi denetleyebiliyor muyuz?.
Hangi koşullarda güven ve korku yer değiştirebiliyor?
Korku ve kuşku ortamında, insanlar kendilerinin de
şaşacağı kadar hızla kaçarken kovalayan, kovalarken kaçan olabiliyor mu?
Göz hapsinde olmak nasıl bir duygudur?
Beni sarsan sorulardan sadece birkaç tanesi.
Nalan Yılmaz, öykülerinde her gün
yakındığımız politik duyarsızlığımızı, bireysel ve toplumsal güçsüzlük hissimizi,
umutsuzluğumuzu, yalnızlığımızı, ortak toplumsal değerlerimizin kapitalist
sistemin değerlerine dönüşmesini, bastırılmış duygularımızı kısaca psikolojik,
teknolojik ve ekonomik yabancılaşmayı anlatıyor.Bazen gözlerim sulanıp nefesim
daralarak, bazen de gülümseyerek okuyorum. Ne yazık en ciddi sorunlarımızdan
biri olan doğadan ve doğallığımızdan koparak yabancılaşmamızın bu kadar güzel
öykülendirildiği edebi eserlere çok sık rastlayamıyoruz.Kendi kendime, ‘bunda
yazarın edebi yeteneğinin, gözlem gücünün, birikiminin, hassas yüreğinin yanında
sosyal ve idari ilimler eğitimi almasının payı var mı?’ diye soruyorum.Öyküler
okura, bireylerin bu günkü yabancılaşmasında etkili olan hızlı değişim,
teknolojik gelişme , medyanın gücü, şiddet ve yaygınlaşan tüketim kültürüyle,
geleneksel feodal kültürün çatışmalarını yeniden düşünme ve yüreğinde hissetme
olanağı sağlıyor.
Ölüm karşısındaki çaresizliğimiz
ve yaşam arzumuzun çelişkisi, çıkarlarına dokunulunca insanların nasıl
saldırgan kurtlara dönüşebileceği, eski devrimcilerin paraya tapınan
hükümdarlara dönüşmesi, şüphenin yakıcılığı, çevremizdeki görünen ve görünmeyen
hırsızlar, kapitalizmin köleleştirip mal haline getirdiği çalışanların
insanlıktan çıkış süreçleri, göz hapsine alınmakta olan özel yaşamlarımız,
tüketim çılgınlığı, rayting alabilmek için insanı kirletmekten çekinmeyen medya
programları, gibi konuların anlatıldığı öykülerde kendimizi, yakın çevremizi, ülkemizin
ve dünyamızın bu günkü halini bulmak pek de zor olmuyor. Hiç farkında
olmadığımız, otomatiğe bağlanmış, yabancılaşmış toplumsal kimliğimiz karşımıza
çıkıyor. Ağu adlı öyküde yazar bu halimizi ‘Çark, her gün yeni
birini içine çekiyor, öğütülmüşlere yenisini ekliyordu.’ diyerek anlatıyor.
Nalan Yılmaz’ın anlatımı çok
canlı. Bazı öykülerinde fantastik öğeler hakim.Öyküler merakla okunuyor ve çoğunlukla okuru şaşırtacak
bir şekilde sonlanıyor.Birbirinden farklı öyküleme teknikleri kitaba ayrı bir
değer katıyor. Yazarın duru, akıcı ve yerini bulan imgelerle derin bir edebi
kültürü sezdiren dili okura bambaşka bir tat veriyor.Hiç bir sözcük fazla ya da
yersiz değil.Bazı öyküler ise bir kara-mizah yazarının edebiyat dünyamızda
yerini almaya başladığını hissettiriyor.
Yazımın başında sözünü ettiğim kapkara
yaprakların sırrı ‘ne hayal ne de gerçek’ bölümünün son öyküsünde çözülüyor.Bu
öyküde kahramanlardan birisi, diğerine ‘Yeni dünyaya hoş geldin .Ölen
ya da öldürülen olmak! Senin seçimin’ diyor ve öyküde, kitap da bitiyor.
KÖZ çoktandır özlediğimiz hakça
bölüşme, dayanışma, yaşama tutunma, sevgi, aşk, barış , doğallık, güven,
cesaret, yaratıcılık, dostluk, dürüstlük gibi erdemlerin değerini bir kez daha
anımsatıyor. Ben de KÖZ’ü okuyup dünyamızın düzenini, yabancılaşmamızı, yönetim
sistemlerini sorgulamak ya da sorgulamamak ! Sizin seçiminiz ‘ diyorum.
Nalan Yılmaz’a ve Şenocak Yayınevine çok teşekkür ediyorum.
Nalan Yılmaz
Köz
Öykü -114 sah.
Şenocak yayınları
Nevzat Süer Sezgin
28.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder